Yeni Asya Gazetesi - 26.02.2014
Geçen hafta Fransa’nın Strazburg şehrinde konuşlanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Bize gösterilen AİHM’i tanıtım videosunda, Mahkeme için “Avrupa’nın Vicdanı” ifadesine yer verilmişti. Bu yazımda AİHM’in vicdanî yönünü ele alacağım. Ancak bu meseleyi ele almadan önce vicdanın fonksiyonuna kısaca değinmek istiyorum.
FONKSİYONEL VİCDAN
Bilindiği üzere vicdanın, akıl ve irade de olduğu gibi, varlığı eyleme bağlıdır. Yani, vicdan kullanıldığında ancak varlığından bahsedilebilen bir olgudur. Eylemsel olduğunu belirttiğimiz vicdanın, olumlu ve olumsuz olmak üzere iki fonksiyonu vardır. Vicdanın olumsuz eylemi; insanî değerlerin ihlâline karşı çıkmasıdır. Olumlu eylemi ise; insanı yüksek ahlâkî değerlerle donanmaya sevk etmek ve sanatsal üretime yönlendirmektir. Olumsuz vicdanı; bir bakıma ortak insanî değerlerin, yani marufun bekçisi ve kırbacı gibi tanımlayabiliriz. Esasen her bir ülkenin ulusal mahkemeleri toplum vicdanının olumsuz faaliyetinin temsilcisidir. AİHM ise, bahse konu fonksiyonu uluslar arası toplumunun vicdanı olarak üstlenmiştir.
ULUSLAR ARASI VİCDANIN GÖSTERGESİ OLARAK AİHM
Uluslar arası toplumun vicdanı olarak beliren AİHM, Mahkemenin yetkisini tanıyan kırk yedi ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilk on sekiz maddesinde yer alan; haklar, özgürlükler, yasaklar ve ceza sorumluluğunun genel ilkelerine aykırılık teşkil eden eylemlerini yargılayıp sonuca ulaştırmaktadır. Sözleşme ve Mahkeme insan vicdanının göz ardı edilmeyecek büyük bir kazanımıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin “Muhakemat” isimli eserinde “insaniyet-i suğra” diye bahsettiği olgunun bir kısmı insanlığın bu konudaki kazanımı olsa gerek. Sözleşmenin ilk on sekiz maddesinde yer alan; haklar, özgürlükler ve yasaklar, maruf kabilinden ortak insanî değerlerdir. Bunlar İslâm fıkhında zaruriyat ve haciyat diye isimlendirilen olmazsa olmaz kabilinden insanî değerlere tekabül etmektedir. Mahkemeyi ise, Hz. Peygamberin vahye muhatap olmadan önce bir avuç vicdanlı Mekkeli insanla, haksızlığa uğrayanların hakkını korumak için vücuda getirdiği “Hılful Fudul”, yani “Erdemliler İttifakı” müessesesine benzetmekteyim.
BÜYÜK İNSANLIK VİCDANI
Büyük insanlık vicdanı, vicdanın hem olumsuz, hem de olumlu fonksiyonlarını yerine getiren bir sürecin adıdır. AİHM sadece yetkisini tanıyan kırk yedi ülkenin insanlarına ait hak ve özgürlüklerin bekçiliğini deruhte etmektedir. İnsaniyet-i kübra vicdanı, AİHM bekçiliğini bir nüve olarak ele alıp, bunu bütün ülkelerin insanlarının hak ve özgürlüklerine şâmil kılacak şekilde geliştirme ve genişletme gayretinin adıdır. Büyük insanlık vicdanı, haksızlıklara karşı çıkmanın yanısıra, vicdanın olumlu faaliyetlerini ortaya koyma sorumluluğunu da yerine getirme durumundadır. Vicdanın bu ikinci fonksiyonu, İslâm fıkhının “tahsiniyat ve tekmiliyat” aşamalarına denk gelmektedir. Açarsak, bu aşama; insanlığa yüksek ahlâkî değerleri kazandırma, estetik değerlerle onları donatma, böylece insan-ı kâmil denen hakikatı ortaya koyma faaliyetini ihtiva etmektedir. Bir diğer anlatımla, vicdanın birinci fonksiyonu adalet, ikinci fonksiyonu ise iyi ve sevgiyi barındırmaktadır.
HÜLÂSA
Avrupa’nın vicdanı diye isimlendirilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM, Bediüzzaman Hazretlerinin işaret ettiği insaniyet-i suğra hakikatının insanlığın bir kısmına ulaşmış halidir. Bunu bütün insanlığa şamil kılarak tamamlama, insanlığa iyi ve güzelliği kazandırma çabası ise yine Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesi ile “insaniyet-i kübra” denilen İslâm’ın vicdanının bir gereğidir. Müslüman vicdanı bu konuda insanlığa karşı sorumludur. Yükümlülüğünü behemehal yerine getirmelidir.