Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Barışmak, savaşı kazanmaktan çok daha zordur

Barışmak, savaşı kazanmaktan çok daha zordur

Nimet DEMİR

Yeniasya Gazetesi-16.01.2013

Barışın Arapça karşılığı sulh’tur.

Sulh; itidal üzere olmaktır.

İtidal; bozulmamış, sağlam, sağlıklı, doğru, adil ve erdemli haldir.

Sulhun karşıtı fesattır.

Fesat ise, itidalin dışına çıkmaktır.

İlişkilerin bozulmadığı bir toplumda, sulh; ilişkileri itidal üzere götürmektir.

Toplumda ilişkiler fesada uğramışsa, o zaman sulh, bozulmuşu tamir etmek, hastalanmışı iyileştirmek, adaletsizliği ve zulmü giderip, ilişkileri mutedil hale getirmektir.

Birinci durumda sulhu temin etmek zordur. Ancak ikinci durumda sulhu temin etmek zorların da zorudur.

Milattan Önce 4. yüzyılda yaşayan Kral Sarhas, Van Kalesindeki kayalıklara yazdırdığı kitabede, kendisini kralların kralı olarak nitelendirir. Diğer krallardan üstünlüğüne, bir çok dilleri konuşan kavimleri barış içinde bir arada yaşatmasını gerekçe gösterir. Sarhas’ı diğer kralların üstüne çıkaran itidal üzere olan toplumda barışı ayakta tutmasıdır. İlişkilerin fesada uğradığı toplumda barışı yeniden tesis ve devam ettirmek herhalde kişiyi Sarhas’tan çok daha büyük kılacaktır.

Barış niçin zordur? Çünkü ibdai ve inşai bir süreçtir. Teorik, pratik ve estetik aklın sarfını gerektirir.

Savaş barışa göre niçin kolaydır? Çünkü savaş tahriptir ve onun için teorik akıl yeterlidir. Açarsak;

Barış; sağlıklı, dürüst, adil ilişkilere dayalı, erdem ve fazileti önceleyen bir topluluk oluşturmak ve bu topluluğu ayakta tutmaktır. Bunun için olgular dünyasında (terakkiyat-ı fenniyede) mesafe almak, yüksek ahlaki değerlere (kemalat-ı ilmiyeye) sahip bulunmak ve sanatta (havarık-ı sun’iyede) ilerlemiş olmak gerekmektedir.

Oysa savaşı kazanmak için maddi kalkınmışlık ve buna dayalı strateji yeterlidir.

Bediüzzaman Said Nursi, küfrün tahrip olduğuna, bu noktada az bir çabayla çok neticeler meydana getirilebileceğine, hidayet ve hayrın ise tamir olduğuna, ve bunların vücud bulması için pek çok şartın bir araya gelmesi gerektiğine değinir. Said Nursi’nin küfür ve hidayet için ortaya koyduğu kolaylık ve zorluk gerekçeleri, savaş ve barış için dahi caridir.

Barışın zorluğuna bir örnek de günümüz yargısından verelim.

2005 yılında değişen Ceza Usul Kanunumuz uzlaşma müessesesini getirmiştir. Bununla bazı hafif suçlarda taraflar arasında meydana gelen ve suç teşkil eden sorunlar, olay soruşturma aşamasında ise taraflar cumhuriyet savcılarınca, yok eğer kovuşturma aşamasında ise mahkemelerce uzlaştırmaya çalışılacaktır. Uzlaşma sağlanırsa, soruşturma aşamasında takipsizlik kararı verilecek, kovuşturma aşamasında ise dava düşecektir. Uzlaşmaya konu ihlaller hafif suç teşkil etmesine rağmen maalesef tarafları bir araya getirip barıştırmak pek mümkün olmamaktadır. Tarafların uzlaştırılmasındaki zorluklar nedeniyle, genelde cumhuriyet savcıları bu işlere bulaşmadan dava açmakta, mahkemeler de diğer usul hükümlerine göre davayı karara bağlamaktadırlar. Bu yüzden uzlaştırma hükümleri işlevsiz bir şekilde kanunda durmaktadır.

Zor kazanılan barışı konu olarak seçmemin sebebi malum.

Bu günlerde her zamankinden daha fazla barışı dillendirmeye ihtiyaç var. Çünkü, otuz beş yıldır ülkemizi ve dolayısı ile bizi taciz eden sorunun çözümüne ilişkin kıvılcımlar göründü. Belirginleştirmek, görünür kılmak için, fiili ve kavli duamız olarak, barıştan bahsedelim istedim.

 

 

Nimet Demir Yazıları