Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Yargıda özgürlükler aleyhine eksen kayması

Yargıda özgürlükler aleyhine eksen kayması

Nimet DEMİR

Yeni Asya Gazetesi-31.10.2012

Yargılama makamları önlerine gelen dâvâları sonuçlandırmada genel olarak iki tavır geliştirmiştir.

Güvenliğin bozulma riski fazla ise veya yargı buna inandırılmışsa, o zaman kararlarda, tehdit algısı ön plana çıkarılarak, hak ve özgürlükler aleyhine bir sonuç ortaya konmaktadır. Eğer güvenlik riski yoksa veya asgarî seviyede ise o zaman hak ve özgürlükler ön plana çekilerek, özgürlükçü kararlar tesis edilmektedir. Yargılama makamlarının güvenlik eksenli tavır alışı gerçeklerden kaynaklanıyorsa, bu tavır, sosyal olguya uygun düşecek ve bir dereceye kadar mazur görülecektir, yok eğer 28 Şubat sürecinde olduğu gibi sanal bir gerçeklikten beslenmekteyse, sosyal hayatta karşılığı yoksa, bu kez otoriterliğe kayışta kullanılan bir yargı söz konusu olacaktır.

Bu tavrı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da görmekteyiz. Meselâ Mahkeme, din ve vicdan özürlüğü taleplerine ilişkin dâvâlarda genel olarak özgürlükler lehine bir durum alırken, Sovyetlerin dağılışından, bilhassa 11 Eylül saldırılarından sonra, İslâm, Batı’da bir tehdit olarak sunulduğundan, Mahkeme, önüne getirilen dâvâda, İslâmî bir hak ihlâli sorun edilmişse veya talepler içerisinde İslâmî bir figür söz konusuysa, hep güvenlikçi bir yaklaşım sergilemektedir. AİHM’nin din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin dâvâlarda bu ikircikli tavrının arkasında güvenlik riski algısı ile hareket ettiğini keşfetmeyen muhafazakâr kesim ise Mahkemeyi ve dolayısıyla Batıyı hep iki yüzlülükle suçlamaktadır.

Türkiye’de 1961 Anayasasının getirdiği kısmî özgürlükçü anlayış yargıda da karşılık bulmuştur. 1961 sonrası olağanüstü hal, kesintiler ve darbeler ayrık tutulursa, yargıda, bilhassa Yargıtay içtihatlarının yönlendirmesiyle özgürlükçü bir anlayışın hakim olduğunu söylemek mümkündür. Yargıtay içtihatlarının bu yönlendirmesi sonucu yerel ceza mahkemelerinde cezalandırma temayülüne oranla sanık lehine tavır baskınlık kazanmıştır. Ancak sessizce gerçekleştirilen son iki yapısal değişiklik yargıda yerleşik bulunan bu özgürlükçü tavrın yerini, zaman içerisinde güvenlikçi tavra terk edeceği haberini vermektedir. Bu gelişmelerden ilki; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı da olan Adalet Bakanının Millî Güvenlik Kurulu üyesi olması, diğeri de; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyesi olan Adalet Bakanı Müsteşarının, Kamu Güvenliği Müsteşarlığının bünyesinde yer alan İstihbarat Kurulunun tabiî üyeliğine getirilmesidir. HSYK içinde en etkili konumda bulunan Başkan ve üyesinin güvenlik kurullarında yer almaları, yargının zaman içerisinde tabiî seyri dışında güvenlik politikalarına göre şekillendirileceğinin habercisidir.

Yargılama makamlarının varlık sebebi hak ve adaleti gözetmektir. Özgürlük ise en büyük bir haktır ve bütün hakların da kaynağıdır. İnsan ancak özgür düşünceyle ulaştığı neticeleri tercih boyutuyla hak elde edebilmektedir. Özgürlük ve adaleti güvenlik lehine göz ardı eden bir bir yargı oluşturmak, yargının varlık sebebine aykırıdır. Esasen Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK bünyesinde yer alması yargı bağımsızlığına aykırı bir durum iken, bunların HSYK’da görevleri devam ederken bir de güvenlik kurullarında yer almaları bir başka aykırılığa dâvetiye çıkarmaktadır. Bu aykırılık deminde belirtildiği üzere özgürlükçü yargının güvenlikçi yargıya evrilmesidir. Yanlışın görülerek tez elden dönülmesi dileğimizdir.

Nimet Demir Yazıları