Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Millî Egemenlik Yargısı

Millî Egemenlik Yargısı

Nimet DEMİR

Yeni Asya Gazetesi-07.11.2012

Münci Kapani “Politika Bilimine Giriş” isimli kitabında, millî egemenlik ile halk egemenliği ayrılığına işaret eder.

Millî egemenlik teorisinde, belli bir zamanda ülkede yaşayan insanların kişiliklerinden ayrı bir manevî kişiliği olan millet, egemenliğin tek meşrû kaynağı ve sahibidir. Millet fizik bir varlığa sahip olmasa da, bir “manevî kişi” olarak kendine özgü üstün bir iradeye sahiptir. Egemenlik bu “millî irade”de ifadesini bulur ve onun tarafından seçilen temsilciler vasıtası ile kullanılır. Halk egemenliği teorisinde ise, egemenlik somut olarak belli bir zamanda millî topluluğu meydana getiren vatandaşlar kitlesine verilir. Bu ayrımın uygulamada değişik sonuçlar vereceği açıktır. Millî egemenlik anlayışına dayalı yetki kullananlar, somut olarak belli bir zamanda millî topluluğu meydana getiren vatandaşlar kitlesini dikkate almaksızın, manevî kişiliğin üstün iradesi doğrultusunda bu yetkilerini kullanırlarken, halk egemenliği anlayışına sahip idarede ise vatandaşların iradeleri belirleyici olur.

Millî egemenlik anlayışı ile halk egemenliği anlayışı arasındaki fark, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde kanunlarda sürekli yapılan değişikliklere rağmen, bu değişikliklerin yargı kararlarına yansımamasını ve yine millet adına karar verdiği belirtilen mahkemelerin, verdikleri kararlarla ortaya koydukları irade ile halkın iradesi arasındaki çelişkiyi açıklayıcı olacaktır. Son zamanlarda halkoylaması gibi halk egemenliğini çağrıştıran düzenlemeler yapılmışsa da, genel olarak devlet yapılanması, eğitim müfredatı, anayasal kuruluşlar, hep millî egemenlik anlayışı baz alınarak, oluşturulmuştur. Bu durumda millî eğitimden geçerek, millî devlet bünyesinde görev alan bürokrat, anayasal kuruluşlarda temsilcilik üstlenen hâkim, savcı veya parlamenter, somut halkın değil, soyut milletin bürokratı, hâkimi, savcısı ve parlamenteri gibi davranmaktadır. Bu yüzden çoğunlukla yargı kararlarında, somut halkın ortaya koydukları somut iradeleri yerine, soyut milletin mevhum tercihleri kendini ortaya koymaktadır.

Genelde de soyut milletin mevhum iradesi ile somut halkın mevcut tercihi hep çelişmektedir. Nitekim soyut milletin mevhum iradesi baz alınarak fikirlerinden dolayı cezalandırılan kişi, somut halk tarafından başbakan yapılmakta, soyut milletin mevhum iradesine göre idam edilen Adnan Menderes, Deniz Gezmiş gibi kişiler, somut halk tarafından kahraman ilân edilmektedir.

Soyut milletin adına hareket, sosyal olgunun da göz ardı edilmesinin gerekçesini oluşturmaktadır. Hukukun bileşenlerinden birisi de sosyal olgudur. Sosyal olgu verilecek kararlarda toplumda var olan veya yükselen değerlerin esas alınmasını gerekli kılar. Önceden belirlenmiş soyut millet iradesi, karar vericileri, somut halkı tanıma, anlama, değerlerini bilme, iradelerini öğrenme külfetinden azade kılmaktadır. Dolayısıyla somut halkın değerleri, iradesi anayasal kuruluşların kararlarında kendine yer bulamamaktadır. Anayasal kuruluşların halkın nabzını tutamamasına en son misal Üçüncü Yargı Paketinde Türk Ceza Kanununun “elektrik hırsızlığı suçunu düzenleyen 141/2 ve 142/1-f maddelerinin” iptal edilmesidir. Bu maddeler gerçekten suç politikası ile bağdaşmayan, sosyal devlet ilkesine aykırı, hukuk devleti anlayışına zıt bir düzenleme idi. Anılan maddelerin bu yönleri göz önünde bulundurularak iptali için, İstanbul 41. Asliye Ceza Mahkemesince, Anayasa Mahkemesine götürüldü. Yüksek Mahkemeden beklenen; suç politikası ile bağdaşmayan, sosyal devlet ilkesine aykırı, hukuk devleti anlayışına zıt bu düzenlemenin iptaliydi, ancak Anayasa Mahkemesi 3. Yargı paketinin kabulünden yaklaşık iki ay önce bu talebi reddetti. Bu ret kararından iki ay sonra elektrik hırsızlığını düzenleyen maddeler sosyal olgu boyutu dikkate alınarak Parlamento tarafından iptal edildi.

Bütün bunlardan, kanunlarımızda hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde yapılan değişiklerin tek başına yeterli olamayacağı, bunların yanı sıra zihinlerimizin de özgürleşmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.

 

Nimet Demir Yazıları