Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Müzelik bir kavram: Egemenlik

Müzelik bir kavram: Egemenlik

Nimet DEMİR

Yeni Asya Gazetesi-05.12.2012

Zamanımızda anayasaların iki işlevi bulunmaktadır.

Birincisi; devleti kurgulamak, ikincisi; iktidarı hak ve özgürlüklerle sınırlamaktır. İktidar demek, devlet demektir. Devlet, iktidarı elinde bulunduranlara nispetle isim almaktadır. Yani iktidar halkın elinde ise cumhuriyet, azınlık bir gurubun elinde ise aristokrasi, bir kişinin elinde ise monarşi diye isimlendirilmektedir. Geçmişten gelen bir alışkanlıkla, devlet iktidarı ifadesi bize genellikle egemenlik kavramını çağrıştırmaktadır.

Egemenlik kavramı ilk olarak Fransız düşünür Jean Bodin tarafından ortaya atılarak tarif edilmiştir. Avrupa’da orta çağın sonu ile yeniçağın başını kapsayacak şekilde ve geniş bir zaman diliminde bir tarafta Fransa Kralları ve monarşiler, diğer tarafta Feodalite, Roma-Cermen İmparatorluğu ve Papalık iktidar mücadelesine girişmişlerdi. Bu mücadele Fransız Krallarının galibiyeti ile sonuçlanınca Fransız Krallığının iktidarını pekiştirmek, parçalı Feodal yapıya son vermek ve merkezi bir yönetim oluşturmak için hukukî bir formül olarak egemenlik kavramı ortaya atılmıştır. Bodin bu amaçla egemenliği; tek, bölünmez, devredilmez, sınırsız ve mutlak iktidar diye tarif etmiştir. Ona göre ülke içinde kralın iktidarına rakip bir iktidar, ülke dışında ise kralın gücünden üstün bir güç olamazdı.

Zaman içerisinde egemenlik kavramı Bodin’in ortaya koyduğu sınırsız ve mutlak iktidar muhtevasını yumuşatarak; devletler arası ilişkilerde; eşitlik statüsünü, ülkede ise; para basma, vergi koyma gibi alanlarında tek yetkili olmayı ifade etmekte kullanılır oldu. Günümüzde ise kavram artık bu yumuşak muhtevasını dahi koruyamaz hale gelmiştir. Bugün için ülke dışında Uluslararası Hukuk, İnsan Hakları Mahkemesi, ülke içinde ise evrensel hukuk ilkelerinin ülke içi mer’i hukuk kuralı gibi kabul görmesi, anayasa gibi düzenlemeler devletlerin iç ve dışta bütün eylemlerini hukuk ile sınırlandırılmasını netice vermiştir. Yine Avrupa Birliği gibi oluşumlarda her bir ülke para basma yetkilerini birliğe devrederek ortak para birimine geçmeye çalışmaları, keza oluşturulan federal ve konfederal oluşumlar dikkate alındığında, artık egemenlik anlayışından eser kalmamıştır.

Tarihî açıdan bakıldığında parçalı feodal yapıdan merkezî devlete geçişte bir çözüm olarak üretilen egemenlik kavramı, o dönem itibariyle önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak kavramın bugün için nostaljinin ötesinde bir mânâ ifade etmediği görülmektedir. Kuvvetin kanunda olması gerektiği, kanunlarında evrensel ve tabiî hukukla denetlendiği bir çağda hiçbir kurum, kişi ve zümrenin -buna toplumda dahil- bir başkası üzerine egemen olması kabul edilemez. Muhtevası boşalmış, müzede istirahate çekilmeye muhtaç hale düşmüş yaşlı bir kavramı, yeni yapılacak evrensel hukuka bağlı genç ve diri bir anayasaya koymak, hem yeni anayasanın muhtevasıyla uyuşmayacak, hem de yaşlı kavrama haksızlık olacaktır. Yeni anayasayı hazırlayanlar içinde “egemenlik anlayışı bende bağımlılık meydana getirmiş, onsuz bir anayasa düşünemiyorum” diyen yaşlı hukukçular var mı? Bilemiyorum. Varsa onlara önerimiz; egemenlik kavramı yerine “erk kullanma yetkisi” ifadesi ile yetinmeleri olacaktır.

 

Nimet Demir Yazıları