Neden Allah'a İnanıyorsun?
Bazı özel sohbetlerde, ateist veya “dine uzak” arkadaşlar bana şöyle söylüyorlar: “Nihat’cığım, modern yaşayan bir insansın. Liberal değerlere inanıyorsun, Sanatı kültürü yakından takip ediyorsun. Her kesimden arkadaşların dostların var. Hümanist bir felsefeden hareket ediyorsun. Lakin söylemlerinde dini argümanlara da çok yer veriyorsun. Allah inancın ve dini söylemlerin bize yanlış geliyor. Çünkü dünyada en büyük kötülükler, savaşlar ve zulümler din adına yapılıyor. Bu nedenle seni anlamakta zorlanıyoruz…”
Arkadaşlarıma verdiğim cevapları ve düşüncelerimi merak eden diğer arkadaş ve dostlarımla da paylaşmak istiyorum:
İnsanoğlu, tesbit edebildiğimiz canlı varlıklar içerisinde; en gelişmiş ve adaptasyon yeteneği yüksek bir canlı türü. İnsan ,Şuurlu olan ve şuurlu olduğunun da şuurunda olan ve bir gün yaşamının son bulacağını bilen canlıdır. Ben kimim? Nerden geldim ve nereye gideceğim? Sorularına da cevap bulma gibi bir sorunumuz var. Yaşadığımız evreni anlamlandırma ve bir sonuç çıkarma gayretimiz var. Çünkü düşünen ve akl eden varlıklarız.
Tıp mensubu ve bilimi yakın takip eden birisiyim. İnsanoğlu bir sperm ve yumurtadan öyle mucizevi şekilde oluşturuluyor ki, bir yaratıcıya inanmamak bana “garip” geliyor. Bizler ve tüm canlı cansız varlıkların içinde yaşadığı yer küresi ve onun da dahil olduğu Evren; mikro ölçeklerde bir mühendislik çalışmasıyla dizayn edilmiş. Evren de her şey o kadar ince ince ve düşünülerek ve biri birine bağlanarak düzenlenmiş ki, mutlaka “akıllı bir taşarım” olmalı diyorsunuz. Ne yeryüzünde ne denizler de ne gökyüzünde ve ne de uzayda bir tesadüf ve israf göremiyoruz. Her şey yerli yerinde ve muazzam bir ahenk içerisinde. Evren de tesadüfe tesadüf edilemiyor. Akıl ve mantık diyor ki, “bir köy muhtarsız, bir kasaba kaymakamsız, bir il valisiz, bir ülke yöneticisiz olmadığı gibi; bu âlem de bir yaratıcısız olamaz! Doğanın kendi kendine bu dengeyi sağlaması nasıl olabilir? Bir plan ve proje olmadan nasıl bir eser ortaya çıkarılabilir? Bir plan ve proje varsa ki, evren de onu görüyoruz. O halde bir “mühendis” de olmalı…
Binaenaleyh, Allah a inanmak; benim etrafımı, kendimi, evreni gözlemem sonucu bir gerekliliktir. Ha, içinde bulunduğumuz kültürel iklimin de bunda büyük payı var. Fakat bu, geleneksel ve sıradan bir Allah tasavvurudur.
Tabi ki şunu da belirteyim ki, insanoğlu bu muazzam doğa karşısında güçsüz bir varlıktır. Doğaya tam hükmedemiyoruz. Depremler ve diğer doğal afetler karşısında aciziz. Çok şeylere muhtacız. Lakin her şeye gücümüz yetmiyor. İşte bu noktada, her şeye gücü yeten ve her şeye hükmeden bir varlığa ihtiyaç hissediyoruz. Bireysel yaşamlarımızda da ailemize, akrabalarımıza, arkadaş ve dostlarımıza ihtiyaç hissedebiliyoruz… Zor ve çaresiz durumlarda Allaha sığınabilip teselli arayabiliyoruz. Allah inancının, insanın bu ihtiyaçlarına da cevap verdiğini biliyoruz. Bu nedenledir ki, başta Freud ve bazı filozoflar, “Tanrı insan aklının eseridir, insanın sığınma ve yaslanma ihtiyacının bir ürünüdür. Gerçekte Tanrı diye bir şey yoktur” tezini ileri sürerler…
Evet, insanın böyle bir sığınma ihtiyacı var. Zaten Allah, bunu kendi mesajlarında bizlere bildiriyor. Ve iyi zamanlarımızda da “nankörlük” edip ondan uzaklaştığımızı da söylüyor. Bu abes bir şey değil zaten. İnsanı Allah a götüren yollardan biridir bu sığınma ihtiyacı, ama hepsi değildir. Aklımız, mantığımız, gözlemlerimiz ve gelişen bilimsel gerçekler ışığında her şey bizi Allah'a götürüyor…
Diğer yandan Allaha inanmak, dünya nimetlerinden vaz geçmek anlamına gelmiyor ki! Siz kendi din ve yaşam anlayışına göre hayatınızı tanzim edebilirsiniz. Kimseye de hesap vermek durumunda değilsiniz. Bir hesap görülecekse; bu, kulla Allah arasında olacaktır…
Eğer her varlığı onun eseri olarak biliyorsanız sorun yok. Ve her nimeti var kılan ve onu bizlere sunan ve de bize verdiği güçlerle dünyayı sınırlı olarak değiştirip dönüştüren potansiyelimizi doğru yer ve zamanda kullanırsak yine bir sorun yok. Eserden müessire giden yolda; her eserde Onun mührünü görüp, O nu hatırlıyor ve şükür edebiliyorsak, aynı zamanda “ibadet” ediyoruz demektir.
İnsanlık tarihinde, bireysel ve ulusal iktidarlar için, din çok kullanılmıştır. İnsanları kendi emelleriniz için yönlendirmek, hatta “uyutmak” için ,din çok iyi bir “afyondur”. Bu nedenle dinlerin devletlerin, cemaat ve tarikatların tekelinde olmaması gerekiyor. Dolayısıyla, dinler üzerinde ki her türlü baskının ve sınırlamanın kalkması; düşünce, inanç ve ibadet özgürlüğünün tam olması elzemdir. Dinlere ait bütün kaynakların; bilgi ve belgelerin sansürsüz basılması ve okunması sağlanmalıdır. Din üzerine özgürce tartışmalar yapılabilmelidir. Hiçbir birey, grup, devlet, dini “kutsallaştırıp” ondan nemalanmamalıdır. Dini kendi tekelerine almamalıdır. Dinin “sahibiymiş” gibi bir havaya girmemelidir. Allah bu yetkiyi kimseye vermemiştir. “O nu indiren de koruyan da biziz…” diyor kitabında…
Netice de ben, Allah’ı, O’nun eserlerinden tanıyor ve inanıyorum.
Canlı cansız her varlığı onun eseri diye görüyor ve saygı duyuyorum. Doğada ki her şeyde onun izlerini gördüğümde onu hatırlıyor mutlu oluyorum. O’nun azameti, şefkati, merhameti ve rahmetinin kuşatıcılığı beni daha hoşgörülü ve olgun yapıyor…
Dünyanın faniliği ve “ebedi bir yaşamın” varlığı inancı; insani ve medeni özelliklerimi artırmaya vesile oluyor.
Bütün evrenin, özellikle içinde bulunduğumuz dünyanın, her şeyiyle onun eserinin olması ve her yerde Onu hissetmem bana güven veriyor. Dünyanın her yerini vatanım gibi görüyorum. Bütün insanlığı bir parçam olarak hissediyorum.
Dünyanın hepimize yetecek kaynaklara sahip olduğunu; Kâinatta israf olmadığını; anlamsız rekabet ve egoizm yapmanın manasız olduğuna inanıyorum. Yaratılan her canlının mutlak bir amaca binaen ve yaşam döngüsünde yeri olarak görüyor ve seviyorum.
Yaradan'ın her şeyi sevk ve idare ettiği inancı müthiş bir güvenlik duygusu yaşatıyor bana. Hiçbir şeyden aşırı korkmuyor ve tedirgin olmuyorum.
Allah'a kulluk dışında, hiçbir gerekçeyle kimseye kulluk, kölelik yapılmayacağı özgürlüğünü yaşıyorum.
Dünyaya koyduğu kanunlara riayet edildikten sonra başarının ve mutluluğun geleceğine iman ediyorum. Velhasıl Allah’ımı seviyorum Allah var Gam yok. Tedbirlerimi aldıktan ve onun Adetullah kanunlarına uyduktan sonra Ondan gelen sefa gelmiş hoş gelmiş. Başımın üstünde yeri var…