“ Doktor bey, arada bir kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyor, aşırı titreme ve terleme ile birlikte; beynim uyuşuyor ve o anda müthiş bir ölüm korkusu sarıyor beni. Beş vakit namaz kılan biriyim. Dindarım, nasıl olur da ölümden korkarım. Utanıyorum. Acaba imanım mı zayıf diye düşünüp suçluluk yaşıyorum. Sırf bu utancımdan dolayı psikiyatriste 10 yıldır gitmedim. Ama geçmiyor...”
Bir başka danışan:” Doktor bey, abdest alırken, namaz kılarken bazen kutsal kitap okurken aklıma Kutsal değerlere küfretmek geliyor. Çok büyük paniğe kapılıyorum. İmansız mı oldum? Dinden mi çıktım? diye çok korkuyorum. Defalarca tövbe ediyorum. Yeminler içiyorum. Bir daha aklıma gelmeyecek diye, ama yine geliyor. Ben günahkâr ve imansızım her halde... Utanıyorum, suçluluk hissediyorum. Bir ara abdesti namazı bırakırsam aklıma gelmez dedim, ama yine geldi...
Yukarıda ki iki örnek gibi. çok insan; “imanlı- dindar insan psikolojik hastalık yaşamamalı “ ön yargısıyla yıllarca tedaviden mahrum olup acı ve ızdırap yaşıyor.
Oysaki, başta peygamberler ve ilim irfan sahibi din büyükleri de çeşitli hastalıklar yaşamışlar.
Mevlana, Şems-i Tebrizi, Said Nursi gibi din büyükleri de psikolojik gerilimler, bunaltılar, sancılar yaşamışlar ve derin değişim ve dönüşümlere evrilmişlerdir
Fiziksel ya da psikolojik hastalıklar insan olmamızın bir sonucu. İnsan biyolojik, sosyal ve psikolojik boyutları olan bir varlıktır. Üç boyutu da birbirini etkiler.
Birinci danışanımız, Panik Atak yaşıyor ve bütün dünyada da bu hastalık var. Tıpkı takıntılı vesveseli ikinci danışanımız gibi...
Bu hastalıklar tıpkı fiziksel hastalıklar gibidir. Genetik yatkınlıklar, kişisel ve sosyo ekonomik faktörler; yaşamsal diğer stresler; hangi konu da hatalıklara eğilimimiz varsa oradan bizi etkiler.
Psikolojik hastalıklar KESİNLİKLE DİN İMAN EKSİKLİĞİNDEN KAYNAKLANMAZ!
Sadece daha hassas ve eğilimli olmanın bir sonucudur.
Dindar insanlar da diğer insanlar gibi hayat sınavına tabidir. Ve Adetullah hükümleri onları da kapsamaktadır.
Tedavi olmak Allah’ın Şafi isminin tecellisine mazhar olmaktır.
Fiziksel ve ruhsal bedende biz bir kiracıyız. Mülkün sahibi, bütün evrenin de sahibidir. Onun emanetine iyi bakmak da görevimizdir. Bozulan bir araç gerecimizi nasıl tamir ettiriyorsak, sağlığımızda ki bozulmaları da; Allah’ın şafi isminin tecellisi olan Tıp ilmiyle düzelteceğiz. Diğer hastalıklar için nasıl ilaç kullanıyorsak. Psikolojik- Psikiyatrik hastalıklarımız için de gerekli olduğunda mutlaka ilaç kullanmalıyız. Bundan kaçmak, Şafi isminden kaçmak demektir. Hiç birimizin inancı, makam mevkisi, serveti bize bir ayrıcalık tanımaz. Her insan, insan olmaktan ve yaşamın gerçekleri çerçevesinde her şeyi yaşayabilir. Dert varsa derman da vardır.