Geçenlerde, yaklaşık 35 sene önce aynı muhafazakar camiada uzun yıllar arkadaşlık dostluk yaptığımız meslektaşımla konuştum.
Konu Ayasofya’nın cami fonksiyonuna çevrilmesi ve mecburi din eğitimine geldi.
“Farklı düşünüyorum” dedim.
“Din eğitimi devlet tarafından mecburi verilmemeli”. Meslektaşım ise, mutlaka verilmesi gerektiğini ifade ederek, “devletin böyle bir görevi olmalı, dindar nesil yetiştirilmeli..” dedi.
"Hayır" dedim. Devletin böyle bir görevi olmamalı. Devlet, bütün inanç mensuplarına eşit mesafede olmalı ve inançlarının gereklerini yerine getirmelerine kolaylık sağlamalı. Aynı zamanda dinlere inanmayan bireylerin de inanmama hukukuna saygı duymalı. Ve de, her hangi bir dinin, bir mezhepçe yorumunu bütün topluma, devlet eliyle dayatmamalı... “mecburi olan” her şeyin, İslam öğretisiyle bağdaşmayacağını beyanla şöyle devam ettim :
"Benim İslam anlayışıma göre,din bir tekliftir. İhtiyacı olan bu teklife icabet eder. İcabet edenler de kendi meslek ve meşrebine göre o dini anlar ve yaşar. Bundan dolayıdır ki bütün dinlerin farklı farklı yorumları ve mezhepleri oluşmuştur. Yasam da bir şey varsa, karşılığı olduğu için vardır. Farklı coğrafya ve sosyolojiler var oldukça; dinler de ideolojiler de farklı yorumlanacaktır. ..
Binaenaleyh, bu farklı yorumlardan birisinin “gerçek din” diye sunulması yanlış olduğu gibi, devlet tarafından topluma empoze edilmesi de uygun değildir.
Diğer yandan, İslam öğretisine göre, Dünya bir imtihan meydanıdır. Farklı seçenekler arasından; sorumluluğunu alarak kendimize uygun bir yaşam tarzı belirler ve yaşarız.
Eğer her hangi bir kamu otoritesi, kamu gücüyle bir dinin ya da ideolojinin esaslarını bireylere dayatırsa; bireylerin tercih hakkını elinden almış olur. Bu ne demokrasi ile bağdaşır, ne de İslam'ın teklif ve imtihan sırrıyla bağdaşır.
Allah isteseydi, herkesi tek tip formatlayıp dünyaya gönderebilirdi. Oysa Dünya da canlı cansız muazzam bir çeşitlilik yaratmış. O çeşitlilik içerisinde bir uyum ve ahenk oluşturmuş...
Bundan dolayı, herkesi tek bir çizgiye çekmek, çeşitliliğe aykırıdır. Mecburi din eğitimi değil de seçmeli din dersi olabilir. Bütün dinler ve farklı inançlar müfredatta olabilir. İsteyen aile ve öğrenci bunu talep edebilir
Diğer türlü, 20 milyonu aşkın Alevi vatandaşın benimsemediği Sünni İslam'ı, onlara zorla “dayatmış“ oluruz. Bu dine ve hukuka aykırı bir durumdur.
Her hangi bir dine inanmayanlara da mecburi din dersi vermek insan haklarına aykırıdır. ..
Ayrıca devlet “dindar nesil” değil de : dinleri bilen, saygılı, gerektiğinde inandığı dini yaşayan; özgüvenli, araştıran, sorgulayan, itiraz eden, özgürlükçü, demokrat, bilimsel araştırmalar peşinde koşan, bilim ve teknolojiye aşina, ülke değerleriyle, evrensel olanı bağdaştırabilen, hayalleri olan ahlaklı nesiller yetiştirmeye yardımcı olabilir.
Bu zeminde yetişen nesiller kendi Özgür irade ve istekleri ile dindarlığı seçebilir. Zorla yaptırılan şeyler, bireyleri riyakarlığa da itebilir. İçi boş, şekilsel bir dindarlık ortaya çıkar....
Ayrıca isteyen aile, çocuklarına ek olarak, istediği eğitimi aldırma özgürlüğüne sahiptir.
Netice de mecburi olan din öğretileri; dinin teklif ve imtihan sırrına aykırı olduğu gibi; insan haklarıyla da uyumlu değildir. .