Anayasa, doğuşta “sivil”dir, sivil olmalıdır. Zira esas olan Anayasayı halkın yapmasıdır. Anayasa, toplumu teşkil eden bireylerin, kendi temel hak ve özgürlüklerini diğer bireyler adına kısıtlamayı kabul ettiğine dair temel düzenleme şeklidir. Millet tarafından yerleşik veya yerleşmesini öngördüğü esas kurallarının temel bir üst düzenleme olan, bir “ANA” yasa ile bir yasal düzenleme çıkarılmakta, bununla toplumun bazı işlerini görmek üzere de adına “devlet” denilen organları eliyle iş gören bir mekanizma ortaya çıkarmakta, bu ortak iş ve işlemleri görecek olan “devlet”in işleri yapmak için kendi parasından bir kısmını vergi olarak ödemeyi kabul etmekte ve buna benzer doğuştan haklarını sınırlamakta kendine görevler kabul etmektedir.
Bu nedenle Millet adına iş ve işlemleri yapan devlet, Anayasayı yapamaz. Ancak, halkın belirlediği temel normlara göre vekâlet görevi verdiği meclis dâhil bütün devlet organları sadece “anayasayı hazırlama” işini yapabilir. Nihai olarak bu hazırlanan taslak anayasayı kabul edip etmeme ve sonradan değiştirme yetkisi halka aittir. Zira eğer bir halk ve iradesi olmazsa devlet diye bir mekanizma da olmaz. Olmayan bir milletin devleti, dolayısıyla devlet ve bireylerin tabi olduğu kuraları belirleyen “ana”yasa ve yasaları da olmaz
Ülkemizde “milletin ortak işleri ve işlemleri gören ve birer maaşlı memuru” olan sivil ve askeri personel tarafından, bilinen sebeplerle milletten bağımsız birer “devlet memuru” haline gelmeleri nedeniyle birkaç askeri darbe yapılmış, eski anayasalar lağvedilmiş ve devleti ele geçiren gizli cunta ve komiteler tarafından anayasalar hazırlanmış, halk ve halk tarafından kurulan sivil toplum kuruluşları bilgilendirilmemiş, halk ve sivil toplum kuruluşları tartışamamış ve bu haliyle sözüm ona halkın oyuna sunulmuştur. “Hayır” demenin nerdeyse yasak olduğu, aleyhte yazan gazetelerin kapatıldığı, yazarlara ceza verildiği bir ortamda halkın “evet” demesi sağlanmıştır. Devletin başına geçen “devlet memur”u askerlerin istediği gibi hazırlanmış ve özgürlüklerin kısıtlandığı, halkın irade ve isteklerini yansıtan iktidarların hükümet olmalarını önlenmeye çalışıldığı bir “ana”sız bir “yasa” elbette “sivil anayasa” olarak addedilemezdi ve addedilmedi.
Halkımız kendisinin yaptığı bir anayasaya hava, ekmek ve su kadar ihtiyaç hissetmektedir. Kendi ihtiyaçlarını, özgürlüklerini, kısıtlamalarını kendisi belirlemek istemektedir ve bu onun “ana” ve “yasal” bir hakkıdır.
Halk isterse devletsiz de yaşayabilir. Devlet önceden var değildir. Sonradan halkın kurmasıyla ortaya çıkmıştır ve halkın güvenliği, sağlığı, halkın iyiliği gibi ortak işleri için vardır. Bireye karşı devleti koruyan bir anayasa sivil sayılamaz. Halkın kabul etmediği bir anayasa “ana” yasa da olamaz.
Anayasa ve diğer yasalarla “İdeolojik devlet” anlayışının hâkim kılınması, devlet memurları ve bazı devlet organlarının fetiş haline getirilmesi, sosyal ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz. Devlet Memuruna bile “devlet” izin vermedikçe dokunulmadığı, fakat her memurun pervasızca her “vatan”daşa dokunabildiği bir devlet anlayışı ile yapılan anayasa olmaz, olsa bile meri anayasa gibi adalet duygusunu yıpratır, halkın devlete olan güvenini yok eder.
Devletin ideolojik rejimi olmaz. Devlet her fikir ve rejime aynı uzaklıkta olmalıdır. Devlet, kendisini oluşturan halkın bireylerinin ayrı dinler, ayrı mezhepler, ayrı ideolojileri olan “bir devlet rejimini” halka dayatması “laik, sosyal ve hukuk devleti” olan demokratik bir cumhuriyete yakışmaz.
Yeni hazırlanacak sivil anayasanın “efradını cami ağyarını mani” olması gerekir. Yani bir anayasada olması gerekenler olmalı ve olmaması gerekenler de olmamalıdır. 1923 tarihli ilk Cumhuriyet Anayasası hariç Eski anayasalarımızda basit bir kanunla düzenlenmesi gereken bahisler anayasaya girmiş, anayasayı içinden çıkılamaz hale getirmiştir. Anayasayı yapan halk olduğuna göre ileride istediği zaman değiştirme hakkı da onda olduğuna göre “değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek” maddelerin varlığı anayasanın “sosyal sözleşme” ruhuna aykırıdır. Doğan veya doğacak olan toplum bireylerinin kendi haklarından önceden vazgeçmeleri hukukça korunan bir olgu değildir.
Temennim şudur ki, sivil anayasa sloganıyla yola çıkılmışken, “filancalar ne der” kaygılarıyla “dağ fare doğurdu” deyimi gibi özgürlüklerimizin önündeki yasakların muhafaza edildiği bir anayasa çıkmaz. Son seçim ve referandum örneklerinden anlaşıldığı gibi Millet demokrasiye ve kendi haklarına sahip çıkmaya alışmışken gerçek bir sivil anayasa hazırlanır ve milletçe kabul edilir.
Özgür bir Türkiye için sivil bir anayasanın kabulü ve sivil bir anlayışın hakim kılınması dileğiyle..
Sitemizdeki Yazıları |
Yazarın diğer yazıları için ziyaret edebilirsiniz. |
Sitemizdeki Yazıları |
Yazarın diğer yazıları için ziyaret edebilirsiniz. |