Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
İbrahim Küreli

Ramazan Miskinliği Ve Babaannem

Kürelioğlu İbram Efendi

14.04.2022 - İSTAMBOL

Rahmetli babaannem (Cemile Molla, Hafız Aziz Efendi'nin kızkardeşi) bana bir iş buyurduğunda tembellik yapmışsam eğer " .ötünde bulgur taşı mı var da yerinden gımıldayamıyorsun" derdi... Ben 14 yaşımda iken Lise 1. sınıfa başladığım sene Kasım ayında rahmetli oldu. Nur içinde yatsın...

Ramazanlar benim mâ-ba'dımı yerden kaldıramadığım; bulgur taşını yerinden kıpırdatmak istemediğim zamanlar... İşte böyle zamanlarda hep rahmetli nineceğimi hatırlıyorum ve benzetmesine çok gülüyorum. O bulgur taşı da gavur ölüsünden beterdir ama onda bulgur öğütmek başlı başına bir zevktir... 70'li yılların sonlarına kadar köylerde ve kasabalarda yaşayanlar bilir; şehirde büyüyenler böyle şeyleri bilmezler...

Bizim Tire-Ödemiş yöresindekilere benzemese de aşağıdaki görselde bir bulgur taşı görüyorsunuz...

Madem konu merhume babaanneme geldi. Hazır gelmişken hakkında birkaç kelam edeyim...

Bir önceki paylaşımımda belirttiğim gibi babaannem Tire'nin sayılan sevilen, sözü geçen hocaefendilerinden Hafız Aziz Efendi'nin kardeşidir. Küçük abisi Mehmed Efendi ise Balkan Savaşı'nda Kumanova'da Sırplarla yapılan mübarezede şehit düşmüştür. Kardeşim Aziz Selahi merhum Aziz dayımın 1968 Ağustosundaki vefatından 17 gün sonra dünyaya geldiği için dayımın ismi kardeşime verildi.

Dedem (Bakkal Halil İbrahim Küreli) de, ninem de r. 1315 // m. 1899 doğumlular. İkisinin ikinci evliliği, birinci eşlerin vefatı üzerine 1939 yılında ikisi de kırk yaşında iken evlenmişler ve iki sene sonra 1941'in 2 Ağustos tarihinde babam dünyaya gelmiş. O yüzden babam aynı anne-babadan olan tek çocuk...

Girizgahı bu kadar uzun tuttuktan sonra -sizleri bıktırmamak için ayrıntıyı ömrüm olursa yazacağım hayat hikayeme bıraktıkarak- tekrar babaanneme dönüyorum...

Babaannem sofi, ehl-i takvâ bir kadındı. Bütün köyün Cemile Molla teyzesi idi. Üç aylar geldiğinde bizim evde tesbihe başlama töreni olur, köydeki bütün hanım teyzeler bizim eve gelir, izzet ü ikram ve sohbet faslından sonra üç ay boyunca yapılacak ibadetler, çekilecek tesbihler babaannemin riyasetinde planlanırdı. Ramazan geldiğinde akşamları bizim ev her gün komşu teyzelerle dolar taşardı. Birlikte teravih kılınırdı. Kadınlarda imamlık durumu olmadığı için bütün teyzeler müstakil olarak kılsalar da herkesin 4'er rekatlık dilimleri (tervîhaları) bitirmesi beklenilir, hep birlikte salavat getirilir, daha sonra bir sonraki tervihaya geçilirdi. Namaz bitince de en az üç teyze aşr-ı şerifler okurlar, teravih namazı öylece tamamlanırdı, kardeşimle ben ve sokağımızdaki komşu çocukları da bizim evde olur, tam bir panayır havasında geçerdi, teravihler... Bizim için müstesna şımarma zamanlarıydı 60'lı yılların sonuyla 70'li yılların başları..

Benim Osmanlıca ile olan tanışıklığım işte bu babaanne ve dede ile başladı. O kuşağın klasikleri olan Ahmediye, Muhammediye, Envâru'l-âşıkîn gibi kitaplar babaannemin elinden hiç düşmezdi. Bazen sesli olarak da okuduğu için ne anlatıyor diye anladığımız kadarıyla kulak verirdik.. Bu kitaplardan tefe'ül yaptığı da olurdu babaannemin... Bir tefe'ül esnasında peygamberin ölümü bahsi gelmesin mi Muhammediye'den.. Ölümüm yakın havasına girdi ve bir haftayı duygusal bir atmosferde geçirdikten sonra eski normal yaşantısına dönebildi..

Gökçen'de ve hatta komşu köylerde kadın cenaze zuhur ettiğinde mutlaka Cemile Molla çağrılır, cenazenin yıkanma ve kefenlenme işlemini bu işten anlayan diğer bir hanım teyzenin yardımıyla daima kendisi yapardı... Fakat hiçbir zaman bu faaliyetlerinden ötürü hiç kimseden beş kuruş kabul etmezdi... Allah rızası için yapardı bunu... Cemile Molla olmanın gereğini yerine getirirdi... Ölmeden önce birkaç çırak yetiştirdi de, bu sayede cenazeler meydanda kalmadı. Amcamın hanımı Aysel yengem de kayın validesinin bu vazifelerini bir süreliğine üstlenmişti... Anne-babacığımdan başka kimse kalmadı.. Allah rahmet eylesin.... Çocukluk yıllarımda adeta bir panayırı andırırdı bizim mahallemiz... Şimdilerde Efrasiyâb'ın damının üzerindeki baykuş gibi baykuşlar nöbet tutuyor; örümcek de perdedarlık ediyor eski mahallemizde... Bazen o günleri hatırlayarak çok duygulanıyorum...

Bu derece mistik bir ortamda büyümeme rağmen belli bir süreç sonrasında benim eski yaşam düzeniyle yenisinin karışımı olan farklı bir türe evrilmem, çokları üzerinde anlaşılmaz bir tesir bıraktı. Bazen kendimin de karıştırdığı oluyor, ben hangisiyim diye... Zavallı babam uzun saç ve sakal alışkanlığımdan beni bir türlü vazgeçiremediği için bazılarının yanında "Benim Makaryos" diye söz ediyormuş benden... 🙂 Bunu duyduğumda da epeyce gülmüştüm. Şimdilerde babamı çok üzmemek için onun istediği gibi saçımı-sakalımı iyice kısaltıyorum. Babam, ben bildim bileli her zaman traşlı idi. Sakal bıraktıktan sonra da sakalı hiçbir zaman bir avuç içini dolduracak kadar olmadı. Hoşlanmıyor adam kıldan-tüyden... Ruhlar farklı farklı... Her neyse daha fazla konuyu budaklandırmadan burada keselim...

Bütün dostlara, selamlar, saygılar ve sevgiler... Allah'a emanet olunuz efendim....

İbrahim Küreli