26.02.2024 - İzmir
Ne tuhaf neşeli, hüzünlü kızgın, kırgın meraklı, endişeli, ağzı dualı, ağzı dualı, ağzı küfürlü, ağzı sıkı, ağzı gevşek, ciddi, alaycı, ketum, emin, şakacı ilgili, ilgisiz, duyarlı, duyarsız, imanlı imansız, eksiğini araştıran, eksiğini örten, sevgi dolu, nefret dolu, çalışkan, akıllı, akılsız...
Gerisini size bırakıyorum, dünya üzerindeki insan sayısı kadar karakter ve ahlâk var çeşit çeşit insan , hiç beklemediğiniz anda başka bir yüzünü gördüğünüz ve her seferinde şaşırdığınız...
Kiminden müthiş bir enerji alırken kiminden ağırlık gelir. Kimi olumlu yönde etkilerken kimi de size oyun üstüne oyun oynar fark ettirmeden.
Dedim ya türlü çeşitli insan tıpkı parmak izi gibi ya da göz bebeği misali biricik diğerine benzemez .
Nasıl olur?
Arkadaşıyla geçirdiği zamanlarda bazen iyi yönde ,bazen de olumsuz etkilenir, baskın gelen tarafa meyleder. Bu yüzden "söyle arkadaşını söyleyim seni" denir.
Yaşamımız boyunca binlerce insanla tanışır zaman geçiririz kimi oyun, kimi okul, kimi askerlik, kimi iş, kimi sohbet, kimi cami arkadaşı kimi de can yoldaşıdır.
İnsan sosyal bir varlıktır yalnız kalamaz daima birileriyle iletişim halindedir yaşamını böyle idame ettirir.
Girdiği topluluklarda onun da söyleyecek bir iki sözü olur, çünkü içinde dolup duran birikimleri bilgileri sevinçleri kederleri boşaltma ihtiyacı vardır, tıpkı uyumak acıkmak gibi.
Hepimiz böyle yaratılmışız sanatkârlar, yazarlar şairler ressamlar devlet büyükleri fikir insanları âlimler hafızlar hatipler öğretmenler içlerinde tutamazlar mutlaka dışarı yansıtmak paylaşmak anlatmak derdindedirler.
Bir de çenesi düşük insanlar vardır hani gelişine konuşur karşısındakini bezdirirler, bazısını hiç kızdırmayın benden söylemesi...
Gönlüm iyilerden halim selim insanlardan yana oldu her zaman, agresif, dedikoducu, modumu düşürenler hatta ses tonuyla dövdüğünü hissettiklerim de olmuştur, iç sesim "kaç buradan" diye yırtınmıştır çoğu kez. Kaçamasam da en azından mimlemişimdir vatandaşı ne olur ne olmaz diye.
İnsanız elbette kalabalıklarda uyum içinde yaşamak zorundayız, gerçi severek girdim her topluluğa, neden olmasın yeni bir yüz yeni bir pencere, yeni bir hayat görüşü her zaman iyidir. İnsanı olgunlaştırır hayata başka açılardan bakma imkânı verir. Her seferinde yeni bir şey öğrenir dersini alırsın.
E tabii ya hiç böyle düşünmemiştim dediğim çok oldu.
Bebeklikten çocukluğa, ergenliğe, gençliğe, yetişkinliğe oradan olgunluğa doğru bir yolculuk yaparız farkında olmadan.
" Bir gün" vardır herkese, zamana ayıldığı, hakikati görmeye hissetmeye, aslında hayatın ne anlama geldiğini düşünmeye başladığı.
O, ilk zildir. Hani kulağımıza okunan ezan gibi...
"Ah! bir ses duydum" dersin ama bebeksin sadece duyar ve hissedersin, farkına varırsın.
Büyürken öyle hızla gelişir ve değişir ki her şey, rüyadasındır ruh uykuda vücut değişmekte.
İşte o arada bir sürü arkadaşın tanıdığın uzaktan gelen insanla yolun kesişir anlamazsın .
Bir gün çok sevdiğin birinin ölüm haberi gelir şaşırır üzülürsün, bir zaman sonra tanımadığın birinin selası verilir duyar Allah rahmet eylesin dersin bir de Fatiha okursun ruhuna .
Bir gün yakınında biri ölüverir o zaman "ne oluyor" dersin, o zaman öğrenmeye başlarsın.
Hayat sadece yaşamak değilmiş ölüm denen bir şey de varmış, öyle mi?...
O zaman artık sorgulamaya araştırmaya başlarsın ama orta yaşı çoktan bulmuşsundur.
Nasıl ki evrende her şey dönüyorsa,zaman içinde insanın da döndüğünü anlarsın.
"Hiç bir şey" değilken karanlık bir yerde insanlaşmaya başladığını, yerinde rahatken bol ışıklı gürültülü bir ortama geçtiğini yatarak beslenirken ayaklandığını gelişip değiştiğini sonra tekrar ilk yaratılışa dönderildiğini çocuklaştığını nefes bitip can gidince tıpkı ana rahmi gibi bir karanlığa girdiğini...
Hayat devam ettiği sürece bir yandan yeni hayatlara şahitlik ederken, etrafımızdan devamlı birilerinin eksildiğini de görürüz.
Sevgiyle ve hasretle anarız ama bu gerçeği de kabul ederiz.
Bir kaç yıl önce arkadaşlık yaptığımız kişiler bir bir giderler ,kendileri de habersizdir aniden yok olurlar.
Tıpkı sanal oyunlardaki gibi karakterler tık tık tık balon balon kaybolur. Bir gün bakarız ki etrafımızda bir sürü yabancı, hani nerede o eski dostlar nerede gülüp ağladığımız, sofralar kurup, hikâyeler anlattığımız şen arkadaşlar?
Sahi ne oldu?
Biz oyalanırken sırası gelen çağrıyı alan koşa koşa gitmiş, meğer biz tek kalmışız ha?
Hah, işte ikinci zil o zaman çalar, hani selâ gibi...
Çağırılan bizmişiz bu kez...
Dışarıda kalabalıklar...
Ne yaşadık, ne gördük?
Bir ezanla, bir selâ arası...
ALLAHU EKBER...