Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Korkuya değil, güvene dayalı bir anayasa

Korkuya değil, güvene dayalı bir anayasa

Nimet DEMİR

Yeni Asya Gazetesi-14.11.2012

Albert Camus 1946 yılında kaleme aldığı “Ne kurban, ne de cellât” başlıklı makalesinde geçtiğimiz 20. yüzyıl için korku çağı nitelemesinde bulunmuştu.

Bu her yönüyle doğru bir nitelemeydi. 20. yüzyıl hemen hemen her kesim için birbirinden korkan ve bu yüzden birbirini düşman gören bir anlayışla geçirildi. Korkunun besleyip büyüttüğü düşmanlık sebebi ile bütün insanlık tarihine eşdeğer katliâmlar 20. yüzyılda gerçekleştirildi. Bir bakıma Albert Camus’un dediği gibi, 20. yüzyılda insanların bir kısmı kurban, bir kısmı cellât oldu.

Bediüzzaman Said Nursî korkunun bilmemek, tanımamak ve anlamamaktan kaynaklandığını belirtir. Demek ki geçmiş yüzyıl birbirini tanımayan ve anlamayan kesimlerin düşmanlığa varan güvensiz ilişkilerine sahne oldu. Bu ilişkilerde korkunun beslediği güvensizlik hep belirleyici olduğundan kuvvetli kesim kendini cellât, zayıf kesim ise kendini kurban gibi algıladı. Bir diğer anlatımla bu ilişkiler efendi, köle şeklinde sahneye yansıdı.

Korku ve düşmanlık olgusu geçen yüzyılda hazırlanan Türk anayasalarına da damgasını vurmuştur. Türkiye’de halkın tercihlerini kendilerine yönelmiş bir tehdit gibi gören ve etkin olan bir idareci seçkinler grubu bulunmaktadır. Anayasaların hazırlanmasında hep bu idareci elit grup söz sahibi olmuştur. Bu grup, tehlikeli buldukları halkın tercihlerinin iktidar olmaması için hazırladıkları anayasalarda devamlı kendilerini önceleyerek, iktidarın kendilerinde kalmasını sağlamışlardır. 21. yüzyıla girdiğimiz şu sıralar ilk kez sivil çoğunluğun muktedir olabildiğini görmekteyiz. Halkın iradesinin iktidar olmasına geçit vermeyen mevcut anayasa ile yola devam edilemeyeceğini gören toplum, yeni bir anayasa arzu ve ihtiyacını ortaya koymuştur. Toplumdaki bu yeni anayasa arzu ve ihtiyacı partilerin seçim öncesi vaatlerine girmiş, şimdilerde ise TBMM gündemine gelmiş bulunmaktadır.

Anayasa serüvenimizde ilk kez sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasa hazırlama şansını yakalamış bulunmaktayız. İçinde bulunduğumuz dönemde geçmiş yüzyılda muktedirler tarafından öcü gibi görülen grupların kendilerini kısmen de olsa rahatça ifade ettikleri bir vakıadır. Sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasa için her kesimin kendini rahatça ifade etmesi, iradesini ortaya koyması gerek. Bu rahatlıktan korkmamak, aksine yapılacak anayasanın sıhhat şartı olduğunu bilmek lâzım. Bilindiği gibi bir sözleşmede taraf olanın iradesini korku ve benzeri sebeplerle ortaya koyamaması, o sözleşmeyi fesada uğratır.

Toplumsal sözleşme olan anayasa hazırlıklarının sürdürüldüğü günümüzde bazı kesimlerde geçmiş yüzyıldan tevarüs edilen korkuların hâkim olduğunu ve anayasa yapım sürecini olumsuz yönde etkilediğini görmekteyiz. Bu korkuların temelinde birbirini tanımamanın yattığı aşikârdır. Toplumu oluşturan her kesimin birbirini tanıması, birbirine güvenmenin kapısını açacaktır. Güven ise sağlıklı bir anayasa için olmazsa olmaz şarttır. Anayasa yapım sürecini birbirimizle tanışma, birbirimizi tanıma ve diyalog kurma vesilesi yaparak, bu şekilde geçmiş yüzyıldan bize tevarüs eden korkulardan kurtulmalı ve her kesimin kendini onda bulacağı sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasa vücuda getirmeliyiz.

 

Nimet Demir Yazıları