14.01.2006- Yeni Asya Gazetesi
Uzunca bir müddet dimağımda şu soruyla yaşadım, onunla uyudum, onunla nefes aldım. Zorlu soru şuydu: Neden, Allah'a ve âhirete inandığım halde, kulluk ve âhirete hazırlık görevimi lâyıkınca yaşamıyor ve kimi zaman gaflet içinde dolaşıp duruyorum?
Benim ve diğer varlıkların yaratılışımızdaki güzellik ve mükemmellik şu dünyanın ötesine uzanan anlamlar taşıyor dünyama; bu bir gerçek. Samimane sorduğumda duygularım ebedden ve ebedî olan Zât'tan başkasına razı olmuyor; bu da doğru.
Sonra, yüzbinlerce enbiyanın, o kadar semavî suhuf ve kitabın ve kâinattaki hadsiz yaratılış âyetleri, âhiretin varlığını bir ağızdan haber veriyor. İnsanın duyguları -şayet ket vurulmamışsa- bu habere sırtını dönemiyor... Peki, bütün bunlara rağmen, neden sanki âhiret yokmuş gibi yaşayabiliyoruz?
Bunları düşünürken, dünyama şöyle bir hakikat açıldı:
Bu dünya, aynı zamanda bir imtihan dünyası, insana nefis takılmış ve şeytan musallat edilmiş. Yaratıcı'yı ve âhireti bilen insan, nefis ve şeytanın telkin ettiği "Kendi keyfince, istediğin gibi yaşa. Şu dünyanın tadını çıkarmaya çalış" gibi vesveselerini âhiretin güneş ışığı gibi inkâr edilmez delilleriyle savuştursa dahi imtihan bitmiyor. Belki daha bir incelip keskinleşiyor.
İnsana âhireti inkâr ettiremeyeceğini anlayan nefis ve şeytan, bu defa "sağdan," yâni âhireti zahiren inkâr ettirmeye çalışmayarak yaklaşıyor: "Âhiret var; elbette ona da hazırlanmak lâzım. Ama önce şu işi bir sonuçlandırsan. Hani, önce şu dersi geçsen-şu okulu bitirsen-bir iş bulsan-evlensen-bir ev alsan-emekli olsan... Ondan sonra rahat rahat ibadet edip âhirete hazırlanabilirsin."
İsterseniz, gelin nefis ve şeytanın telkin ettiği ve çoğumuzun zaman zaman düştüğü bu yolu biraz irdeleyelim.
Âhiretin varlığından haberdar olan bir kişinin nefis ve şeytanı, ilk bakışta, âhireti reddediyor görünmüyorlar. Bilâkis, âhirete hazırlanma isteğini olumlu bile karşılıyorlar. İstedikleri tek şey, bu hazırlığın "şimdi" değil de, "sonra" yapılması. Kısacası, "şimdi" mizi kendilerine uyarak harcamamızı istiyorlar bizden. "Daha sonra", âhirete istediğimiz gibi hazırlık yapabileceğimizi söylüyorlar. Diyelim şu ânımızı onların dediği gibi yaşadık. Sonucu ne olur?
Biliyoruz ki, tek başına dünyevî bir iş -meselâ, bir dersi geçmek, meselâ okul bitirmek- bizi tatmin edemiyor. Bizi sevindireceği anda sönüp gidiyor. Kendisi geçici olduğundan, ondan aldığımız lezzet de geçip gidiyor, bitiveriyor. Daimî mutluluğa ve sevince susamış olan insan da, çok çok kısa bir an yaşar gibi olduğu mutluluk ve sevinci başka dünyevî meşgalelerde aramaya koyuluyor; bu şekilde şeytanın adımlarını takip ederken, fâni dünyanın sınırlarını aşamıyor ve dolayısıyla bekaya açılamıyor.
Peki böylesine zararlı, böylesine akla ters bir yola nasıl oluyor da düşülebiliyor? İnsan, âhireti inkâr etmediği halde, âhiretten uzak bir şekilde nasıl yaşayabiliyor?
Sakın, nefis ve şeytan bize yanlış bir âhiret anlayışı telkin ediyor olmasın? Yâni, zaman, sanki düz bir hat, ölüm de bu hattın en sonunda, uzaklarda bir yerlerde bulunuyor. Âhiret ise bu dünyanın bitişiğinde, ölümden sonra başlayacak olan bir zaman ve yermiş gibi. Âhireti zaman zaman böyle mi görüyoruz? Böyle görüyor olmalıyız ki, âhirete hazırlanmayı daha sonraki zamanlara erteleyebiliyor, "daha vaktim var," diyerek kendi kendimizi teselliye çalışabiliyoruz. Peki gerçekten "daha" vaktimiz var mı? Âhiret, gerçekten dünya hayatı bittikten sonra mı başlayacak?
Hayır! Aslında şu gerçeği hepimiz biliriz; biliriz de nefsimiz bize unutturur: elimizde sadece ve sadece şu ânımız var. Akıp giden, elimizde durmayan biricik şu an. Yâni, ancak içinde bulunduğumuz an'ı yaşayabiliyoruz gerçek anlamda. Dün elimizden çıkmış, yarın ise henüz gelmemiş. Ve geleceği de meçhûl. Üstelik her vakit küçük küçük ölümler tadıyoruz. Bebekliğimiz ölüyor, çocukluğa geçiyoruz; çocukluğumuz ölüyor, gençliğe geçiyoruz...
Dolayısıyla, bizi cehenneme sürükleyen nefis ve şeytanımıza kaptırmamamız gereken yegâne sermayemiz, şu an'ımız. Bütün mesele şu: o tek bir an'ı Yaratıcımız adına ve O'nun izni dairesinde bir kul olarak mı yaşıyoruz; yoksa nefis ve şeytana uyup o an'ımızı fâni dünyaya mı harcıyoruz?
İsterseniz, bir örnekle bunu anlamaya çalışalım. Diyelim ki, maişetimiz için yoğun şekilde çalışmamız gerekiyor. Bu çalışma sırasında, "Elimdeki şu iş bitsin, sonra huzur-u ilâhiye durmak için namaza kalkayım" mı demek daha güzel; yoksa, maişet için çalışmanın Rezzak-ı Hakikî'den rızık duası olduğuna inanarak ve "Ben şu an'da, Rezzak olan Yaratıcımın huzurunda O'ndan rızık istiyorum," demek mi? Ve böylece ticaretini O'nun emirlerine uygun biçimde yapıp, kazandıklarını da O'ndan bilmek ve yalnızca O'na şükretmek; ve bu ubudiyetlerini daha sonra kılacağı namazda toplu biçimde huzur-u ilâhiye takdim etmek mi? Zaten, namazdan önceki an'larımızda kulluğumuzu hatırlamayıp, işlerimizi Yaratıcımız adına yapmamışsak kılacağımız namazda Rabbimize hangi şükürleri, hangi kullukları takdim edebiliriz ki? Eğer, namazdan önceki an'larımızda da Yaratıcı'nın huzurunda, O'nun adına, O'nun emirleri doğrultusunda yaşamışsak, namaz ubudiyetimizde daha kapsamlı şekilde kullukta bulunup böylece her an'ımızda sonsuzluğa pencere açabiliriz.
Dünya ile âhiret, iki ayrı oda gibi birbirine bitişik değil. Yâni, âhiret ölümden sonra başlayacak değil. Bütün hakikatlı hakikat araştırıcılarının kabul ettiği gibi, cennet ve cehennem şu anda mahlûk. Diğer bir ifadeyle, âhiret şu anda var ediliyor. Yaşadığımız her an, ebedîleştirilmek üzere oraya gönderiliyor. Dünyamız âhirete akıyor. Herkes şu fâni dünyada ya hususî cennetini, ya da hususî cehennemini, yaşadığı ânda, örüyor.
Dünyadaki hallerimizi Kayyum olan Yaratıcımız adına, O'nun emirlerine uyarak yaşadığımızda, o an'larımız, O'nun bekâ vermesiyle bekâ buluyor. Tıpkı fotoğraf filmi kareleri gibi, bu dünyadan âhiretimize daimî manzaralar taşınıyor. Nefis ve şeytana tâbi olduğumuzda ise, o film kareleri yanıyor ve üzerinde hiçbir şey görünmüyor; dolayısıyla, âhirette yakıcı hiçlikler ve karanlıklar geçiyor insanın eline.
Kısacası, âhirete hazırlanmak için elimizde şu ân'dan başka vakit yok. Her an'ı ilk ve son defa yaşıyoruz. Ve her an, aynı ticaret sınavından geçiyoruz: Tek sermayemizi bekaya mı yatıracağız yoksa zevâle mi harcayacağız? Gençliğimizi, bize sonsuzluğu verebilecek Zât-ı Kayyum'a mı satacağız, yoksa dünyamıza yokluklar ve hiçlikler dolmasına sebep olan nefis ve şeytana mı?
Öyleyse, "Bismillah" deyip, geçmiş an'larımız için istiğfar etmeye, ve şimdiki ve gelecek an'larımızı gafletsiz bir imânî şuurla yaşamak için O'ndan yardım istemeye ne dersiniz?
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |