14.01.2005-Yeni Asya Gazetesi
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Bir harf ve kırk yıl kölelik... İlk bakışta mübalâğalı geliyor insana. İlk bakış sığ bakışa dönüştüğünde ise “Bir harf için kırk yıl köle olunuyorsa, 29 kere 40 yıl kölesiyiz öğretmenin” diyebiliyor kimileri.
Oysa bu sözü söyleyen, nebevî tarifle “hikmetin kapısı” Hz. Ali. Kalbine ilham edilen Celcelutiye ismindeki kasidevârî hakikatların derinliği her çağın ilim erbabına yol göstermeye devam eden; yine nebevî ihbarla hilafetini “Kur’ân’ın te’vili” yani doğru anlaşılması için mücahedeye adamış bir hakikat erinin sözü bu.
Hz. Ali bir “harf” için kırk yıl köleliği göze alırken, acaba modern zamanların “okuma-yazma seferberliği”ne mi katkıda bulunmak istiyordu; yoksa birkaç haftalık bir çabayla edinilebilecek bu zahirî okuma becerisini aşan ve “İlâhî hikmet”e kadar uzanan daha derin ve aslî bir okuma faaliyetinin mi ipuçlarını veriyordu?
“Bir harf için kırk yıl kölelik,” neredeyse bütün bir dünya hayatının tek bir harf karşılığında gözden çıkarılması demek. Diğer bir deyişle, bir harf—elbette ki, Hz. Ali’nin kastettiği anlamda—dünyevî hayattan daha fazla önem taşıyan bir konuma geliyor. O halde, Hz. Ali’nin kastettiği anlamda “harf” ne? Okuma ne?
Harften isme
Harf, okuma serüveninin ilk ve ana durağı. O geçilmeden serüven başlamıyor bile. Ne kelimeye, ne cümleye... Ne de kitaba erişmek mümkün.
Harf, sırlı bir kapı. O açılmadan var oluşun sırrı da açılmıyor. Bu kapıyı açamayan bilinmezlik karanlıklarında debelenmeye ve anlamsızlığın perdelerinde oyalanmaya mahkûm. Ve harf kapısının anahtarı “ad”da gizli...
Harf, bir sırat köprüsü. Görüntüden gerçeğe; sûretten mânâya geçişin köprüsü. Bu köprüyü geçemeyen, anlamsızlıklar ateşinde yanmaya mecbur; güzel isimlerin bahçelerinde gezmekten mahrumiyete düçar. Harf köprüsünün bileti “ad”da saklı...
Harf, bir kurban edişin simgesi. Aracın amaca feda edilişinin sembolü. Harf kelimeye, kendi başına anlamlı ilk bütüne ulaşmamız için kendini feda eder. Onu basamak yapıp yükselmemizi ister. Harfi harf olarak görüp isme ulaşmaya cehdetmeyen göz, cehaletler denizinde bocalamaya aday. Harfi kurban etmek için kullanılabilecek tek bıçak ise aynı: Ad.
Önümüzde iki yol var: Ya harf kapısını tevazu ve mahviyetle çalıp ve onu aşıp “ad”a yani isme ulaşacağız. Ya harf olduğu halde o “şey”in kendisinde takılı kalıp onu “isim” olarak göreceğiz; tıpkı o Çin özdeyişinde olduğu gibi: “Ben parmağımla aya işaret ettiğimde, aptallar parmağıma bakar.”
Okumak harfleştirmek, yani harfi harf olarak kabul edip tanımak, demek. Harfi harf olarak görmenin şartı ise “ad”ı hedeflemek. Yani, harfi bir “ad” için, bir isim için anlamlandırmak gerek.
O zaman şu soruyu sormak gerek: Kim veya ne adına okuyoruz, kim veya ne adına harfleştiriyoruz?
Nasıl okumalı?
Zahirî okuma yazma için bile, biliriz ki, harfleştirmeden okumak mümkün değildir. Meselâ, “ak” kelimesindeki “a” harfiyle “k” harfini, bu kelime bütününe ulaşmak için okuyamazsak ne “renk” ne de “tertemiz, beyaz” gibi anlamlara ve onlarla benzer veya zıt ilişkili çağrışımlara ulaşmamız mümkün değil. Bu kelime, diğer kelimeler gibi, bizim için bütün anlamlara, kavramlara ve onların temsil ettiği varlıklara ulaşmamız için bir pencere aslında.
İlk bakışta, “Elbetteki öyle, bundan basit ne var ki?” diyebilir insan. “A” ve “k” harflerini yanyana gören herkes “ak” der mutlaka. Zahirî okuma için bu böyledir. Kimse tersini düşünmez. Düşünemez de. Hele hele “a”yı harf olarak değil de beyaz sayfa üzerine düşmüş rastgele bir mürekkep lekesi olarak veya “üst tarafından sola doğru kancası olan bir yuvarlak” diye tanımlamanın ne kadar saçma bir tutum olduğunu herkes söyleyebilir. İlk tutum tam bir anlamsızlığı simgeler. İkincisi, yatay ve dar bir anlamlandırma çabasını yansıtsa da, hiçbir zaman beyaz renginin çağrışımlarını zihnimizde ve duygularımızda dalgalandırmaya yetmez.
Çünkü, “a”yı kendinden başka bir anlamı gösteren bir “işaret” diye algılamaz bu tutum. “A” harf olmaktan çıkar artık. O bizi “ak” kelimesine götüren bir işaret değil, nazarların ve dikkatlerin üzerinde takılıp kaldığı, kendi başına bir “isim” haline gelir. “A a’dır, başka birşey değil” der bu bakış. Bu durumda, şekli, eni, boyu, rengi, konumu ne kadar ince ve ciddi biçimde ölçülüp hesaplansa bile, “ak” kelimesinin, bu kelimenin içinde yer aldığı cümle bütününün... anlam derinliklerine götüren bir “işaret” olmaktan uzaklaştırılmıştır “a” harfi.
Dahası, bütün o ince ve ciddi ölçümler “ak” kelimesinin anlamını perdeleyen saçma ve anlamsız bir mühendislik faaliyetinden öteye geçemeyecektir. Bu ölçüm ve tanımlamaların sonucu olan bilgiler önümüze yığılsa ve “Biz ‘a’yı biliyoruz, onun hakkında bilgi sahibiyiz” dense bile, bu bilmenin cehaletten başka birşey olmadığını herhalde hepimiz söyleyebiliriz. Çünkü, “a”yı gerçekten bilmek onu harf olarak bilmek demektir. Onu harf değil de başka birşey olarak tanıyan ise “bilgi” süslü bir cehaletin içindedir.
Elbette ki, aklı başında kimse kendisine gönderilen bir mektupta geçen “a” veya başka bir harfe öyle yaklaşmaz. Öyle yapana da deli gözüyle bakılır.
Ama iş, yaratılmış varlıklara ve olaylara geldiğinde durum değişir.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |