Düşünen Öyküler kitabından
alınmıştır. Bir varmış, bir yokmuş; âhir zaman içinde, modern çağların
birinde, para hırsı kalblere hükmediyormuş. "Bu zamanda parasız hiçbir şey
olmaz" veya "Mutluluğun sırrı paradadır" gibi sözler herkesin dilindeymiş.
Arkadaşlar bir araya geldiklerinde hep paradan konuşurlar ve şöyle derlermiş: "Şu
gömleği şu kadar paraya aldım, nasıl güzel mi?" "Gözlüğün ne kadar güzel! Kaça
aldın?" "Geçenlerde son model bir araba gördüm. Fiyatını duysan şaşar kalırsın!"
Anne-babalar evde aynı şeyi yaparlar, yatana kadar hep paradan ve parayla
alabilecekleri şeylerden konuşurlarmış: "Ah! Şu kadar param olsa o lüks arabayı
alırdım; inan başka bir şey istemem!" "Hayır, benim o kadar param olsa tek
yapacağım şey dün mücevhercide gördüğüm o elmas gerdanlık takımı almak olurdu."
Çocuklar bu para sohbetlerini duyar da başka türlü mü konuşurlar! Onlar da
"Baba, bana şu kadar para versene. Arkadaşımda gördüğüm bir oyuncaktan almak
istiyorum..." derlermiş. Zenginlerin durumu daha kötüymüş, çünkü onlar çok
daha fazla paraya muhtaçmış. Yeni fabrikalar açmak, yeni bir uçak almak veya
filan ticareti yapmak için ne kadar paraya gerek olduğunu konuşur dururlarmış.
Fakirlik ihtiyaç duyulan paranın miktarıyla ölçülecek olsa, zenginler
fakirlerden daha fakirmiş. Kimileri, "Çok param olsa fakirlere dağıtır,
açları doyurur, kimsesizlere kucak açardım" diyormuş, ama ellerine para
geçtiğinde bu sözleri hep unutuyorlarmış. Aslına bakarsanız, o çağda
insanların yüreğinde paradan daha güçlü bir isteği bulmak mümkün değilmiş. Her
kıtada, her ülkede, her şehirde... Bir sonbahar sabahı, fakir-zengin,
büyük-küçük, kadın-erkek herkesin yüreğinden göğe yükselen bu dilekler kabul
edilmiş. Uyanıp da pencerelerinden dışarıya bakan insanlar hayret ve sevinç
içinde kalmışlar. Gökten kağıt para yağıyormuş çünkü. Ardı ardına süzülüp yere
konuyormuş paralar. Sokaklar, bahçeler ve damlar paralarla kaplanmış. Paralar,
sadece bir beldeye veya ülkeye değil, dünyanın her köşesine yağmur gibi
yağıyormuş. İnsanlar ilk şaşkınlıklarını üzerlerinden atınca dışarıya
fırlamışlar ve yerdeki paralara dokununca bunun rüya değil, gerçek olduğunu
anlamışlar. Mutluluktan dans etmeye, birbirlerine sarılmaya ve şarkılar söylemeye
başlamışlar. Öyle ki, onları gören, birkaç şişe içki içmiş de sarhoş olmuş
zannedermiş. Oysa, para sarhoşluğuymuş yaşadıkları. Yerden avuçladıkları
gıcır gıcır paraları havaya atıyorlar ve avazları yettiği kadar "Yağdır Allahım,
yağdır! Daha çok yağdır!" diye bağırıyorlarmış. "Zenginiz, hepimiz zengin
olduk!" Daha sonra da gönüllerinde ne yatıyorsa onu gerçekleştirmeye
koyulmuşlar. Yerlerden topladıkları paralarla, çocuklar marketlere ve oyuncakçı
dükkanlarına; kadınlar kuyumculara, alışveriş merkezlerine; erkekler ise araba
galerilerine koşmuş. Herkes canı ne istiyorsa onu satın almış. "Cennet bu
olmalı" diyorlarmış birbirlerine. O gün dünyanın her yanında tam bir "alışveriş"
çılgınlığı yaşanmış... İnsanlar gece evlerine dönüp de yataklarına
girdiklerinde "Ya para yağmuru yarın devam etmezse" diye endişelenmişlerse de,
yersiz bir endişeymiş bu. Para yağmuru ertesi sabah da devam etmiş. Kimi zaman
sağanak, kimi zaman çisir çisir, gökten para yağmaya devam etmiş. Sonraki gün
de, daha sonraki gün de... Bir gün yağmasa ertesi gün mutlaka yağıyormuş. Tıpkı
yağmurdan önceki gibi koyu gri bulutlar toplanıyor, kimi zaman şimşekler
çakıyor, ama yağmur yerine para yağıyormuş yere. Sonbahar yağmur mevsimi
olduğundan, insanlar para yağmurunun böyle devam edeceğine ikna olunca,
rahatlamışlar. Bu arada, bazı problemler baş göstermiş. İşçiler fabrikaları
terk etmiş, memurlar devlet dairelerine gitmez, iş adamları da işlerine bakmaz
olmuş. Kimsenin "geçim" veya "daha fazla para" derdi kalmadığından, çalışmaya da
gerek duymamışlar. Bu durum, kısa süre içinde, alışverişi ve diğer hizmetleri
kötü yönde etkilemiş. Ama ülkelerin parlamentoları devreye girip yasalar
çıkartmış ve herkesin eskiden yaptığı işi belli bir ölçüde de olsa devam
ettirmesi mecburi kılınmış. İnsanlar "Sen çalışmazsan, ben çalışmazsam, hep
beraber hayattan nasıl zevk alabiliriz ki?" diyerek haklı bulmuşlar bu yasaları
ve mecburiyeti "Herkes çalışınca sistem yürüyecek ve eskiden hayal ettiğimiz
şeylere kolayca kavuşabileceğiz. Böylece hepimiz mutlu olacağız." Haftalar,
aylar böyle geçmiş. Paranın düzenli olarak yağdığını gören kimileri, "Bak gördün
mü? Tabiat kanunları nasıl da değişti! Bulutlar eskiden yağmur yağdırırdı, şimdi
para yağdırıyorlar. Demek ki, bu da tabiatın yeni bir kanunu haline geldi"
demişler. Ancak, bu sahte cennetin içine bir haber bomba gibi düşmüş. Hemen
hemen aynı günlerde, bütün ülkelerin televizyonunda şu haber yayınlanmış: "Sayın
seyirciler, bakanlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre, ülkemizin ve bütün
dünyanın gıda stokları tükenmek üzeredir. Yetkililer, halkımızın bundan sonra
temel gıda maddelerini daha idareli tüketmelerini istemektedir." Aslında,
yetkililer haftalar öncesinden un, şeker, yağ, kuru bakliyat vs. gibi gıdaların
gittikçe azaldığının farkındaymış. Ama, büyük karışıklıklar ve izdihamlar çıkar
korkusuyla daha önce açıklayamamışlar. Buzhanelerdeki sebze ve meyve stokları da
günler öncesinden bitmiş aslında, ama insanlar yaşadıkları para sarhoşluğundan
bunu fark edememiş ve "Meyve yoksa tatlı yeriz" diyerek geçiştirmişler. Ancak,
temel gıda maddelerinin tükenme noktasına gelmesiyle kaç haftadır ne meyve ne de
sebze yiyemediklerini fark etmişler. Aylardır bir damla bile yağmur
yağmamasıymış bütün bunların nedeni. Çiftçiler çorak arazilerinde ne buğday,
arpa, şeker pancarı veya pirinç yetiştirebiliyorlar; ne de sebze ve meyve
üretebiliyorlarmış. "Sebze olmazsa et yeriz" diyecek olanlar da hüsrana
uğramış, çünkü kaç aydır otlaklara ve yaylalara bir damla bile yağmur
düşmediğinden, dahası her tarafı hayvanların yemesi mümkün olmayan kağıt paralar
kapladığından besi hayvanlarının neredeyse tamamı açlıktan çoktan ölmüş. Öte
yandan, deniz suyu sürekli buharlaştığı ve buna karşılık hiç yağmur yağmadığı
için deniz suyu öylesine tuzlu hale gelmiş ki, balıklar yaşayamaz olmuş. En
korkuncu ise, yine yağmursuzluk nedeniyle, dünya üzerindeki tatlı su kaynakları
azalmaya başlamış. Bilim adamları, nehirleri ve gölleri besleyen yeraltı
kaynaklarının kurumaya yüz tuttuğunu, mevcut tatlı su kaynaklarının ise su
yüzeyini kaplayan paralarla kirlendiğini ve kullanılamadığını haber veriyormuş.
Dünya yüzünü kaplayan tonlarca kağıt paranın neden olduğu çevre kirliliği de
başka bir problemmiş.. Ve kağıt paralar yağmaya devam etmiş gökten! Kimi
zaman sağanak, kimi zaman tane tane... Ne çare ki, insanlar eskisi gibi
sevinememiş. Kucak kucak toplayıp evlerine de taşımamışlar. Aksine,
kederlenmişler. Gözlerini göğe çevirip acı acı gülümseyebilmişler sadece. "Keşke
artık yağmur yağsa para yerine" diye geçirmişler içlerinden. Yüreklere açlık
korkusu çöreklenmiş. Marketler teker teker kapanmış. Çoğu insanın evinde en
fazla birkaç gün -o da azar azar yemek şartıyla- yetecek kadar gıda kalmış. "Ne
olurdu artık şu saçma sapan kağıtlar yerine birkaç damla yağmur yağsaydı!"
demişler birbirlerine. Ama gökten para yağmaya devam etmiş. Evinde biraz
daha fazla un, pirinç, şeker gibi gıdalar bulunanlara, tonlarca para teklif
edenler çıkmış! Ama onlar da farkındaymış tekliflerinin anlamsızlığının. Paranın
"satın alma gücü" tam anlamıyla sıfırlanmış. Daha bir-iki hafta önce odalar
dolusu parasıyla övünenler, şimdi başkalarından yarım kilo un dilenir hale
gelmiş. Bir ara ümit bağlanan bilim adamları "Bilimin bu konuda elinden gelen
bir şey yok. Milyonlarca, milyarlarca insanı besleyebilecek yapay gıdalar
üretmemiz imkânsız" diyerek çaresizliklerini ilân etmişler. İnsanlar ellerini
göğe açıp yalvarıyorlarmış artık. "Allah'ım! Para istemiyoruz, yağmur istiyoruz,
yiyecek istiyoruz, rahmetini istiyoruz. Lütfen!" İçten içe hissettiklerini
artık yüksek sesle konuşmaya başlamışlar. "Bütün bunlara para hırsımız neden
oldu. İşte, Allah istediğimizden fazla para gönderdi, ama bizi yağmurundan,
rahmetinden mahrum etti. Şu halimize bakın" diyen birisine yanındaki "Bunu
hak ettik. Bir yağmur damlası için ne kadar şükretmemiz gerekiyormuş aslında!"
diye cevap veriyormuş. "Para olmadan değil, Onun rahmeti olmadan yaşayamazmışız
meğer." Birkaç gün sonra, tüm dünya yüzünde insanlar açlıktan kıvranmaya
başlamış. Kimsenin elinde ne un, ne şeker, ne pirinç, ne de başka bir gıda
kalmamış. Ne katlardan, ne yatlardan, ne de son model arabalardan
konuşuyorlarmış artık. "Şöyle zeytinyağlı bir dolma, yanında da bir ayran.
Vallahi başka birşey istemem!" "Bir tabak patates kızartmasını canım nasıl
çekiyor bilemezsin!" Ertesi günlerde aynı sözlerin sahipleri kuru bir dilim
ekmeğe razı olacak hale gelmişler. Dünyanın her tarafında, çocukları ve
yaşlıları önlerine alarak yüksek tepelere çıkmış insanlar. Toplu halde,
Allah’tan kendilerini, hırslarını, nankörlüklerini affetmesini istemişler.
Ellerini açıp dua etmişler. Paranın değil rahmetin gücüne inanacaklarına,
nimetlerin parayla değil Onun merhametiyle geldiğini unutmayacaklarına söz
vermişler. Samimi gözyaşları dökmüşler. Tam o sırada, saatlerdir devam eden
para yağmuru birden kesilmiş. Herkes, yağmur yağacağını zannederek sevinmiş.
Fakat yağmur yağmamış. Başları önlerinde, mahzun ve kederli bir halde evlerine
geri dönmüşler. Ama ertesi sabah, nicedir duymaya hasret kaldıkları bir sesle
uyanmışlar. Çatılara "pıt pıt" diye düşen yağmur taneleriymiş bu. Herkes
"Yağmur!" diye haykırıyormuş. "Yağmur yağıyor. Ne büyük mucize!" Yağmur
yağmış, yağmış, yağmış. Anneler, babalar ve çocuklar sevinçle, mutlulukla
birbirlerine sarılmışlar. "Teşekkür ederiz Allah'ım!" diye bağırmışlar. "Bizi
rahmetinden mahrum etmediğin için teşekkür ederiz." Dışarıya çıktıklarında
kendilerini daha büyük bir sürpriz bekliyormuş. Düne kadar kuru dalları göğe
uzanan meyve ağaçları yemyeşil yapraklarla bezeliymiş ve dallarında olgun
meyveler asılıymış. Doyuncaya kadar yemişler ve birbirlerine ikram etmişler.
Hatta şakalaşmışlar: "Elindeki elma ne kadar büyük ve güzel. Kaç paraya aldın
onu bakayım?" Sonra da kahkahalarla gülmüşler ve şöyle demişler: "Dünyanın
bütün paraları bir araya gelse, tek bir elmayı satın almaya güç yetiremez." Bu
arada, daha önce yığdıkları parayı soracak olursanız, onlar çoktan yağmur suyu
olup nehirlere karışıp gitmişler. Arkalarında sadece buruk bir ıslaklık kalmış.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |