Rivayet o ki, Napolyon o ünlü Prusya
seferinde zafere ulaşmış, Prusya ordusunu mağlup etmiş, karla kaplı ovada ufka
doğru bakmakta, muhtemelen zaferini hissetmeye çalışmaktadır. O sırada,
uzaklarda beyazlar ortasında bir şeyin hareket ettiğini fark eder. Dikkatle
bakınca, bunun bir Prusya subayı olduğunu anlar. Prusya üniforması giymiş subay
tüfeğiyle karda bata-çıka yürümektedir. Yenilmiş, bitmiş, esamisi okunmayan
bir ordudan geriye kalan tekbaşına bir asker! Adamlarına emir verir Napolyon,
Prusyalı askere seslenmeleri için. Fransız askerler bağırırlar: “Herşey
bitti! Ordun yenildi! Prusya yok artık!” Prusya subayı önce bir kurşunla
cevap verir. Sonra da kurşun kadar keskin şu cevabı yankılanır ovada: “Ben
varsam, Prusya var!” *** Ne zaman “bir olmak” konusu açılsa, kulağımda
Prusya subayının cevabı yankılanır: “Ben Varsam, Prusya var!” Bir araya
gelmek, bir olmak, elbirliği yapmak, birleşmek gibi gönül okşayıcı hedeflerimiz
hiç eksik olmaz. İki 1’in bir araya gelip 11, dört 1’in omuz omuza verip
1111 olması gibi, biz de omuz omuza gelebilsek toplamımızdan çok daha fazla
kuvvet ve berekete sahip olmayı hedefleriz. Hedefimiz doğru ve mümkündür,
lâkin arzu ettiğimiz ölçüde başaramayız 1111 olmayı. İdeal ölçüde bir araya
gelemeyiz, omuz omuza veremeyiz. Bir düşünürün dediği gibi, bir araya gelmek
güzel, birlikte çalışmak daha güzel, ama bu birlikteliği devam ettirebilmek en
güzelidir ve asıl başarı budur. Bir araya gelsek, birlikte çalışmak ve
hizmet etmek kolay değildir. Birlikte çalışabilsek, bunu sürdürebilmek daha da
zordur. Araya ihtilaflar, kıskançlıklar, rekabetler, ayrılıklar girer. Hak yolun
yolcularını en fazla yaralayan hususlardan birisidir bu. Birbirine kenetlenen
eller bir bakarsınız gevşer ve ayrılıklar başlar, güçler dağılır. Çok nedeni
vardır elbette 1111 olamayışımızın veya bu hali sürdüremeyişimizin. Ama bana
sorarsanız, en önemli sebebi yüzyıllar öncesinden o Prusyalı subayın haykırdığı
hakikattir. Subay, bize, 1111 olabilmeyi isteyenlere önce şu dersi verir:
“Önce hakkıyla ‘1’ olabilmeyi başarmalısınız. Tek başınıza bile kalsanız,
davanıza sahip çıkmalısınız. ‘Ben varsam, davam var! Ben varsam, inandığım
herşey var!” diyebilmelisiniz!” Bu, önce 1 olmanın hakkını verebilmektir. Bir
1’in yanında sıfır olmak değil, kendi 1’liğinden veya benliğinden vazgeçip omuz
omuza verebilmektir. İncelikler insanı Bediüzzaman’ın, bir 1 ve yanında üç 0’dan
değil, dört 1’den bahsetmesi boşuna değildir. Çelişkiler çağında yaşıyoruz.
Bir taraftan, benlik ve ferdiyetçilik zehri dört koldan zihinlerimize,
kalblerimize aşılanmaya çalışılıyor. “Herşeyden önemli olan sen’sin” deniliyor.
“Çıkarların, hazların ve amaçların için herşeyi feda edebilirsin.” Diğer
taraftansa, her nedense, türlü türlü örgütlenmelerde ve yapılanmalarda
ferdiyetimiz âdeta sıfırlanmaya çalışılıyor. Dahası, hak yollarda ihlas ya da
sadakat insan benliğinin ve ferdiyetinin ortadan kaldırılması zannedilebiliyor.
Halbuki, ihlas havuzunda benliğini eritebilmek, kendi bağımsızlığından vazgeçip
diğer 1’lerin hizasında durabilmek, fert oluşundan vazgeçmek veya şahsiyetini
ortadan kaldırmak değildir. Olamaz da. İfrat, kendi benliğini ilâhlaştırmak ve
yalnızlığa mahkûm olup yoldan çıkmaksa, tefrit 1’i 0’layıp bir 1’in solunda
etkisiz ve verimsiz bir hal almaktır. Oysa, orta yol, 1’liğimizi ve
ferdiyetimizi muhafaza ederek bağımsızlığımızdan, bencilliğimizden vazgeçmektir.
Değil mi ki, havuzdaki buzun erimiş hali sudur, sadece biçim değiştirmiş
halidir. Ve buz, suyun soğuk bencilliğin kurbanı olup katılaşması ve başka su
kütlelerine yabancılaşmasıdır ve suyun bu anlamda bozulmuş halidir. Kısacası,
buz suyun bencillik halidir. Bu halinden kurtulabilmesi için, daha büyük (bir
havuz su!) bir kütleye ihtiyaç vardır. Her buz kütlesi kendi bencilliğinden
vazgeçerek havuzu kazanır; değil mi ki, 1111’deki birler kendi sınırlı
miktarından geçip çok daha büyük ve bereketli bir miktarı kazanır. Hem kendi
aslî haline, yani rahmet olan su haline kavuşur, hem de kendindekinden çok daha
bereketli ve büyük bir suyun parçası olur. Başka bir deyişle, ideal olan, ne
buzu buharlaştırmak ne de 1’i sıfırlamaktır. Olsa olsa, hak yolda omuz omuza
verebilmek ve ferdiyetleri koruyarak bereket ve ihlasa ulaşabilmektir.
Kısacası, ihlas, dava veya adanmışlık, benlik iddiası olmadığı gibi kendi
ferdiyetini küçümsemek veya hakir görmek de olamaz. Uğruna hayatını veya canını
feda edebileceği bir davanın bayrağını en son kendisi kalsa bile ayakta tutacağı
sözünü vermek ve bunu gerçekten yapabilmektir 1 olmak. Kişilik sahibi olmaktır.
Gerçekten kişilik sahibi olanların birlikteliği 1111 olmanın sırrını ifşa
eder. Mütevazi olmanın, kişiliğini davasının üzerine çıkarmamanın gereğini de
hakkıyla 1 olabilenler bilebilir. O yüzden, bir araya gelmek bir
kişiliksizleştirme ve ferdiyetleri buharlaştırma operasyonu olamaz, çünkü hedef
1111 olmaksa, bunu yine 1 kalarak, ama daha büyük bir değer kazanarak yapabilir
insan. Rakamların hep ekonomik ve maddî amaçlı konuşulduğu bir zamanda, size
bol 1’li bir yazı… Ne mutlu 1 olabilenlere, ne mutlu 1111 olabilenlere ve ne
mutlu 1111 kalabilenlere! x buz parçası hükmündeki enaniyetini.. buzun
aslı sudur, ama su soğukluk nedeniyle donmuş ve buzlaşmış… sınırlanmış. diğer
benlik’lerle çarpışmaya mecbur hale gelmiş. buzun erimesi ve özüne dönmesi iki
şekilde mümkün. birisi, havuza dahil olması ve bencilliğinden, sınırlarından,
köşelerinden vazgeçerken bir havuz kadar suyu benliğine dahil etmesidir. diğeri
ise, yalnız başına erimesi ve buharlaşmasıdır. cemaat/şahs-ı manevî içinde
bencilliğini eritip, ben’den biz’e yükselmek kuvvetli bir iman ve kulluk şuurunu
gerektirir.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |