Bir faaliyettir hayat. Faaliyetin zıddı olan
atalet ise hayattan çok ölüme yakındır. Gözün hayatı görmekledir; kulağın
işitmekle, elin işlemekle. Kalbin hayatı ise aynası olduğu Zât-ı Samed'e
yönelmek ve sadece Ona bağlanmakladır. Gözü dinlendirmek için âtıl bırakmak,
sözgelişi onu bağlamak, göz için olsa olsa geçici bir körlüktür. Oysa, kendisi
için en güzel dinlenme olan uykuda bile faaliyetine ara vermez göz; rüyalara
pencere olur. Faaliyetin hayat, hayatın faaliyet olduğunu diğer mevcudlara
baktığımızda da görmemiz mümkündür. Yerküre, bir an bile durmaksızın güneşin
etrafında döner de döner. Tıpkı cezbeye kapılmış bir mevlevi gibi. Çekirdekten
meyveye durmuş ağaca dek sürekli bir faaliyettir şahit olduğumuz. Ne bir
durağanlık, ne bir fasıla yoktur. Her canlı hücrede hayrette bırakacak kadar bir
iş bölümü ve canlılık çıkar karşımıza. Hele atom altı dünyaya indiğimizde
hayranlığımız hayrete dönüşür. Hızları rakamlara zor sığan nötronlar,
elektronlar, kendi etrafında dönen çekirdekler... Elhasıl, duran ve faaliyet
göstermeyen hiçbir şey yoktur şu âlemde. Hatta, taş gibi zahiren durağan ve katı
bildiğimiz şeyler bile, kendi atom altı âlemlerinde akıl almaz bir faaliyet ve
hareket yaşarlar. katı görünmelerinin sebebi de budur zaten. Ki İlâhî emirle
ufalanıp toprak olmalarıyla, aslen katı ve âtıl olmadıklarını ispatlar taşlar.
Bütün bu faaliyetleri yapmak için ne bilgilerin, ne iradelerin, ne de
kudretlerinin olmadığını hal diliyle söyleyen yıldızlardan zerrelere, yerküreden
hücrelere kadar herşey, "her an bir iş üzere" olan ve her varlığın her halini
her an kudret elinde tutan Faâl ve Hallâk bir Yaratıcıyı tanıtırlar bize.
Kâinat böyledir. Bu faaliyet ve hareket kanununun tek muhalifi, kâinattan
kopmuş, yaratıcısının isim ve sıfatlarını lâyıkınca tanıyamamış insandır.
Bozulmuş Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta Cumartesi ve Pazar günlerinin tatil ve
atalet günü kabul edilmesinin altında da, Yaratıcı'yı yeterince tanıyamama hali
yatmaktadır zaten. Hele hele, çalışmak çağdaş insanın sırtında ağır bir
yüktür. Çünkü bu faaliyeti sırasında Yaratıcısını değil, gaye edindiği araba,
ev, makam, v.s. maddî şeyleri düşünür. Sonsuzu özleyen, her an ferah ve inşirah
isteyen insan ruhu ise bunlarla tatmin olmaz. Ama insan, "çağdaş medeniyet" in
kendisine dayattığı tanımlara kanmıştır bir defa. Çağdaş medeniyetin her
vesileyle kulaklara üflediği tanıma göre, insan, sanatkârını tanıyıp ebedî
mutluluğu kazanmak için yaşayan değil, maddî ihtiyaçlarını karşılayarak cenneti
şu dünyada yakalamak için çabalayıp duran bir varlıktır. Daha ilkokuldan
itibaren bu medeniyetin telkin ettiği hayat anlayışını biliriz hepimiz. Bu
anlayışa göre gün üçe ayrılır: "8 saat çalışmaya, 8 saat eğlenmeye, 8 saat
dinlenmeye." Bu taksimat içindeki çalışma faslı, zoraki ve biraz da gönülsüzce
yapılması gereken bir şeydir. Çünkü aynı medeniyetin tanımına göre, insan ne
kadar çok şeye sahip olur ve ne kadar çok ihtiyacını karşılarsa o kadar çok
mutlu olur. İhtiyaçlarının sonsuza uzandığını gören insana çözüm sunuluverir:
"Daha çok çalışmalısın." "Daha çok çalışıp daha çok kazanmalı, daha çok kazanıp
daha çok şeye sahip olmalısın." Yukarıdaki taksimat içinde, ne düşünmeye, ne
Yaratıcı'yı tanımaya, ne de âhireti kazanmaya yer yoktur. Çağdaş medeniyet,
telkin ettiği yanlışların görülmesine sebeb olacağı için istemez derinlemesine
düşünmeyi. Yaratıcı'yı ise ya kabul etmez, kabul etse de çarpık bir bakışla
zoraki kabullenir. Her an Rabbini arayan, Ona yönelmek isteyen insan ruhu
kendisine soluklanacağı bir menfez ararken, çağdaş medeniyet sun'i çözümünü
sunar insana: tatil. "Çok yoruldun, tatili hak ettin. Artık özgürsün. Nereye
istersen oraya git. Neyi istersen onu yap. Gez, toz, eğlen." Ta baştan tanım
yanlışlıklarına düşmüş olan insan da "Sahi, yoruldum. Dinlenmeyi, eğlenmeyi hak
ettim" der. "Tatilde işten söz etmek yok"tur. "Herşey unutulacaktır." "Doyasıya
dinlenilecek ve eğlenilecek, yorgunluk atılacak" tır. Zaten çalışırken de
neredeyse tek düşünülen şey tatildir. İnsanlar çalışmak için tatil yapacak
yerde, tatil yapmak için çalışıyor hale gelmiştir. Evet, yorulmuştur insan.
Ama asıl yorulan bedenler değil, ruhlardır. Maddî amaçlı çalışmalarda boğulan,
nefes alamayan insan kalbidir. İncinen, bilfiil yaşanan materyalizme dayanamayıp
yorgun düşen nazenin insanî duygulardır. Bu lâtifeler, mecralarını
bulamadıkları, vazifesiz ve atıl kaldıkları için yorgundur. Pazarları öğleye
kadar uyuyup her zamankinden yorgun kalkan bedenlerin şifâsı nasıl daha fazla
uykuda değilse, vazifesiz kalıp nefes alamayan kalp ve ruhun ferah ve inşirahı
da aynı gaflet ve ataleti devam ettirmekte değildir. Normal günlük uykunun
bütün bedenî yorgunlukları dinlendirdiğini hepimiz biliriz. Ruhî yorgunlukların
giderilmesi ise, bizzat çalışmanın içinde Yaratıcı'ya bakan yüzü görebilmekte,
çalışmalarımızı Onun adına ve Onu tanımak için yapmakla mümkündür. O zaman
çalışma bizim için yük olmaktan çıkar. O zaman külfet gibi görünen çalışmanın
içindeki lezzeti bulabiliriz ve o zaman tatil denilen vakitlerde bazı
faaliyetlere ara versek bile ruhumuzun Yaratıcısını arama ve Onu tanıma
faaliyetine ara veremeyeceğini anlarız.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |