16.01.2005-Yeni Asya Gazetesi
Varlıkları okumak
Kendisine “rasyonalist” ünvanını veren, yani “aklı esas alan” modern bilimin gözüyle nesnelere ve olaylara bakan bir kişi için, meselâ güneş güneştir, çiçek de çiçektir. Bu bakış, nesnelere, kendi “ad”larına bakar; ve onların kendilerinden başka birşeye işaret eden “harf”ler olduğunu hesaba katmaz. Rasyonalist bilim, yaratılış âyetlerini harfleştirmek değil, tahrif etmek yoluna sapar.
Modern bilim, nazarlarımızı nesnelerin kendisine saplar ve orada bırakır; daha ötesine, onların harf olarak işaret ettikleri isimlere ulaşmasına engel olur. Çağıldayarak akıp giden bir nehir, modern bilim bakışıyla, zaman içinde tesadüfî jeolojik süreçlerin sonucunda “oluşmuş,” kimyasal açıdan hidrojen ve oksijenin “meydana getirdiği,” insan açısından ise, birkaç bin kilowatt enerjiye denk bir su kütlesidir. Daha ötesi değil! Diğer bir deyişle, “nehir nehirdir” ve nehri bilmek nehri bilmektir. Nehir, Çin atasözündeki Ay’ı gösteren işaret parmağı gibi, kendisinden başka bir “ad”ı gösterdiği halde, akıllılığı kendinden menkûl materyalist bilim, aptal gibi o parmağa takılır kalır!
Nehri, “yaratan Rabbinin adıyla” okumaya çalışan hikmetli bir nazar ise, nehrin tıpkı bir harf gibi, “okunup” Rabbinin isimlerine işaret etmek için oraya yazıldığına şahit olur. Nehirde, akıl sahiplerine Kendisini tanıtmak isteyen Yaratıcının rahmetini, şefkâtini ve kudretini temaşa eder. Tatlı suyun yaratılışında; deniz, buharlaştırma, bulutların gezdirilmesi, yağmurun yağdırılması, suların yerin altında biriktirilmesi ve sonra bir menfezden akıtılıp insanın faydasına sunulması gibi harika faaliyetler içinde nehrin anlamını kavrar. Sevildiğini, şefkat edildiğini, muhatap alındığını hisseder. Böyle bir bakış, zaman zaman yatağından taşıp sel olan nehirlerin dizginini elinde tutan Rabbini hatırlar. Taşkın nehri, bu defa, “haşmetle ve celâlle yaratan Rabbinin adıyla” okur ve ne korku duyar, ne de ıztırap.
Buna karşılık, materyalist coğrafya bilimi, bizi nehrin hakikatının kıyısına bile getirmez. Bizi, o nehrin hacmi, debisi, derinliği, uzunluğu v.s. hakkındaki rakamlara boğar. Taştığında, bunun nedenini, “tabiî” nedenlerle izaha kalkışır. Nehrin ötesine geçmeye arzulu kalb ve aklımızı çelmelediği gibi, duygularımıza da ferah ve teselli veremez... Çünkü, nehri, hiçbir zaman, Rabbin isimlerine işaret eden bir “harf” olarak görmez. Onu okumaya yanaşmaz. Üstelik, nehri okumaya çalışanları da irrasyonellikle, bilimdışılıkla, çağdışılıkla suçlar!
Hikmetsiz ve akılsız materyalist astronomi, gözünü güneşe çevirdiğinde güneşin ağırlığını, rengini, kütlesini, onun helyum ve hidrojen atomlarından oluşan devâsâ bir ateş topu olduğunu... sayıp döker. Bu tasvirde, kendi kendine hareket eden güneşin sahipsizliği ve dizginsizliği karşısında korkuya kapılır insan ruhu. Bu bilim, bir adım öteye gittiğinde, onun “hayatın kaynağı” olduğundan dem vurur, sanki insana acıyıp, onun için buğdayı pişirebilecek kudret, ilim ve şefkat gibi özellikler güneşte varmış gibi!
Dünya sarayını keremiyle, cömertliğiyle inşa edip, çiçek gibi süsleyen rahmet sahibi Rabbin, güneşi o sarayın tavanına bir lâmba gibi astığını; güneşin bütün haşmetiyle ve parlaklığıyla Rabbin, Nur ve Münevvir isimlerine aynalık ettiğini hiç duymazsınız materyalist bilimden. Çünkü materyalist bilim güneşi okuyamaz. Cahildir, aptaldır, karanlıktadır. Bir de “aydınlanma” adı altında herkesi bu karanlığa çağırır. Güneşi “Nur ve Nurlandıran Rabbin adıyla” okumaya cehdedenleri karanlıkla itham eder.
Kısacası, kendimize, varlıklara ve olaylara bakmanın iki yolu var. Ya onları harf olarak görüp “Yaratan Rabbimizin adıyla” okuyacağız ve anlamlarına, hakikatlerine şahitlik edeceğiz. Ya da onları harflikten çıkarıp bizâtihi isimleştireceğiz ve anlamsızlaştıracağız.
Hz. Âdem ve Hz. Muhammed (asm) gibi okumak
Mü’minlerin okuma serüveni kendisine isimler öğretilen Hz. Âdem’le başladı. Hz. Âdem’e öğretilen bizâtihi eşyanın kendi isimleri değil, onların harfler ve kelimeler gibi Esmâ-i Hüsnaya nasıl işaret ettikleriydi. Bu okuma serüveni kemâline, ümmî (yâni, zahirî anlamda okuma yazma bilmeyen) Hz. Muhammed’e (a.s.m.) “Yaratan Rabbinin adıyla oku” emrinin gelişiyle erdi. Bütün İlâhî isimlere en yüksek derecede ayna olan Hz. Muhammed (a.s.m.), Hz. Âdem (a.s.)’e istidat ve potansiyel derecesinde (çekirdek gibi) öğretilen, kâinatta Rabbin isimlerinin okuma faaliyetini, bilfiil en yüksek ve geniş derecede gerçekleştirdi. Çünkü, O’nun üstâdı Kur’ân’dı. Başından sonuna insanın kendisini ve kâinatı nasıl okuyacağına ilişkin âyetlerle dolu olan İlâhî kelâm!
Kur’ân, kâinatı okuduğu gibi, mü’mine de kâinatı yaratan ve “en güzel isimlerin sahibi” olan Rabbinin adıyla okuma dersi vermeye devam ediyor. Bu dersi alan mü’min, gerek kendisini, gerekse başka şeyleri, ancak Rabbinin ismiyle okuyabilir. Çünkü, isim O’dur, O’nundur, O’nadır. O’ndan gayri herşey harftir ve O’nu gösterir. O’na götürmeyen herşey “isim”leştirilmiş, donuklaştırılmış; yani, ilâhlaştırılmış demektir...
Böylesi bir hikmete geçitlik yapan Hz. Ali, işte bu okumanın esası olan “harf” için, kırk yıl köleliği göze alabilmişti. Bizim de alabilmemiz gerekir. Çünkü “harf”, bize, bu dünyada en şerefli ve yüksek makam olan mü’minliğin ve kulluğun anahtarını sunuyor, ebedî mutluluğun kapısını açıyor.
Ne mutlu kendisini, Kur’ân’ı, Hz. Muhammed’i (a.s.m.) ve kâinatı doğru okuyabilenlere!
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |