19.11.2005-Yeni Asya Gazetesi
Her şerli fiil gibi, bilim tarihinin ilk ve en büyük şarlatanlığının da faili şeytandı. Şeytan, önce kendisine verilen kabiliyetleri, meselâ, ilmi ve ateşten yaratılmış oluşunu sahiplendi. Bunları kulluk vesilesi olmaktan çıkarıp üstünlük aracı olarak kullanmak istedi. İlâhî huzurdan ve semavattan kovulunca, ardına başkalarını da katarak şarlatanlıklara başladı.
Neydi Şeytan’ın yapmak istediği şey? Onun en büyük şarlatanlığı, en büyük ve en mükemmel kitap olan kâinat kitabının Yazarını unutturup, o kitabı sahte yazarlara—meselâ, tabiat kanunlarına; meselâ, neden-sonuç ilişkilerine veya tesadüfe—taksim etmeye çalışmak. Bu yolda ilk adımını kendi mevcudiyetini sahiplenip kulluktan çıkmakla atmıştı zaten. Sonra da diğerlerini bu yola sürüklemeye çalıştı. Bu, bazen insanın yaratılışı gibi kitabın bir alt bölümü olabiliyordu. Bazen bahar gibi bir sayfa, bazen yağmurun yağdırılması gibi bir kelime, bazen de insanın cüz’î bir fiili gibi bir nokta. Ama neticede aynı şey yaşanageldi. “Ben kendi kendime sahibim. Kendi kendime varım. Bu hayat benim” diyerek, kâinat kitabının bir sayfası hükmündeki hayatının yazarlığına soyunan insanlar, şeytanın adımlarını takip edip bütün kâinatı sahte yazarlara bölüştürmek zorunda kaldılar hep. Sonra göz boyamacılığı, büyü, demagoji gibi nice yollarla bunu ispatlamaya çalıştılar. Meselâ; Nemrut, kendisinin de hayata muhtaç ve ölüme mahkûm birisi olduğunu unutup, hayat vermek gibi büyük bir fiili sahiplendi. Hz. İbrahim’le (as) giriştiği bir tartışmada hayat verebileceğini ispatlamak için iki kölesini getirtti. Birisinin öldürülmesini emretti. Diğerinin ise canını bağışladı. Bundan hareketle “Bak işte, ilk adama ölümü verdiğim gibi, ikincisini de öldürebileceğim halde öldürmeyip hayat verdim” dedi.
Sırf öldürmemekle hayat verebileceğini ispatlamaya çalışan Nemrut, Hz. İbrahim’in şu sorusu karşısında suskun kaldı: “Sen güneşi batıdan doğurabilir misin?” Yani, hayatın bağlandığı ana unsur olan güneşe hükmedip, hayat ve ölüm kanununun dizginini eline alabilir misin? Tek bir canlının değil, gelmiş geçmiş bütün canlıların hayatını aynı kanunla verebilir ve onların hayatının devamını sağlayabilir misin? Nemrut’un kâinat kitabının “hayat” faslına dair şarlatanlığını, Hz. İbrahim böyle boşa çıkardı.
Şeytan’ın şakirtlerinden birisi de Firavun’du. Rablik iddiası içine giren Firavun, Cenâb-ı Hakk’ın Rububiyetini reddediyor; kendi ilâhlığını iddia edip yeme-içme, uyuma vs. gibi beşerî zaaflarını insanların gözünden saklamak istiyor; kendisine hakkı tebliğ eden Hz. Musa’nın karşısına sihirbazlarını çıkarıyordu.
Aradaki mücadelenin esasını yine aynı şey teşkil ediyordu: Firavun ve sihirbazları, şu kâinat kitabının tamamını veya bir kısmını başka sahte ilâhlara taksim etmeye çalışıp bu yolda sihire başvururken, Hz. Musa bu şarlatanlığı mucizeleriyle boşa çıkarıyor ve kâinat kitabının bölünmez bir bütün olduğunu; noktası, virgülüne dek kusursuz ve misilsiz Yazar’ına ait olduğunu ispatlıyordu.
Şimdiye dek anlattıklarımız, zahiren geçmişte kalmış kıssalar veya vak’alarmış gibi gelebilir. Ama hakikatleri her dem yaşanıyor. Üstelik bugün Nemrut veya Firavun’un bile utanacağı sahtekârlıkları ve şarlatanlıkları başka bir şahıs—ama bu defa bir şahs-ı mânevî—iddia ediyor: Materyalist bilim.
Değil bir sayfası veya bir kelimesi, çekirdek gibi bir noktasının bile yazılabilmesi, yani var edilebilmesi için bütün kâinatı görecek bir ilme; başta hava, güneş, su, toprak olmak üzere bütün unsurlara nüfuz edecek bir kudrete ihtiyaç varken ve tek bir çekirdeği çatlatıp ondan çıkarabilmek için bütün kâinatı var edebilmek gerekirken, materyalist bilim, tıpkı Nemrut gibi demagojiye ve Firavun gibi sihirlere başvuruyor. Ve kâinatı Allah’tan başka şeylerle izah etmeye çabalıyor.
Meselâ, güzelim bir bitkinin çiçek açmasını düşünün. Materyalist bilim, bu güzel çiçek kelimesinin ilim, irade ve kudret Sahibi bir Sanatkârının olamayacağını, o kelimenin yazarının şuursuz, aciz, bilgisiz, iradesiz sebebler olduğunu iddia eder. “Pozitif” sıfatını taşısa da, bunu ispatlamak için de şöyle bir deneyi öne sürer: İki bitki alalım. Birisini düzenli olarak sulayalım, diğerine ise su vermeyelim. Düzenli olarak sulanan bitki çiçek açarken, su verilmeyen bitki çiçek vermek şöyle dursun, kuruyup gider. “Demek ki” der materyalist bilim, “çiçeğin büyümesini su sağlar. Yani, çiçek kelimesinin yazar ve sanatkârı sudur!”
Oysa, pozitif değil negatif bir izahtır bu. “Su verilmediğinde bitki büyümüyor ve çiçek açmıyorsa, bitkiyi büyüten ve çiçek açtıran sudur” gibi bir sonuca gitmek, tıpkı Nemrut’un iddiası gibi asılsız ve geçersizdir. Ve böyle bir iddiada bulunmak, suda birtakım sihirli güçler bulunduğunu, onun bitkinin köklerinden gövdesine sihirli güçleriyle çıkıp, sihirli bir şekilde çiçeği açtırdığını kabul etmeye dek gider. Tıpkı Firavun’un mutlak Kudret sahibi bir Yaratıcı’yı kabul etmeme uğruna sihirlere başvurması gibi birşeydir bu.
Oysa şöyle bir pozitif soru bu iddianın asılsızlığını ortaya çıkarıverecektir. Suda, bitkinin ihtiyacını, bitkinin yapısını, çiçeğin sanatlı yapılışını bilecek bir ilim olabilir mi? Suda, bitkinin zerrelerine dek işleyebilecek ve çiçek gibi bir sanat eserini hiçten, yoktan var edebilecek bir kudret bulunabilir mi? Çiçekle insanın ruhu ve duyguları okşandığına göre, su insana acıyacak bir şefkate, sevecek bir muhabbete sahip olabilir mi?
Madem bütün bu soruların cevabı “Hayır!”dır. Öyleyse çiçek kelimesinin yazarı ve sanatkârı ne bilgisiz, iradesiz ve kuvvetsiz su ve diğer sebebler olabilir; ne de tesadüf ve şuursuz tabiat kanunları. Olsa olsa, bahar mevsiminde yeryüzünü hadde gelmez çiçeklerle süsleyen, kudreti karşısında bir çiçekle bütün çiçekler eşit olan, çiçeklerle kendisini insana tanıttırmak isteyen Sonsuz İlim, Kudret ve İrade Sahibi bir Yazar ve Sanatkârdır o çiçeği var edebilecek.
Ve tek bir çiçek bile Onun kudret kalemine değil de, başka sahte bir yazara verilecek olursa, bunun varacağı nokta, bütün kâinat kitabının sonsuz sayıda sahte yazara, yâni ilâha taksimidir, ki bunu aklıbaşında hiçbir insan—hatta şeytan bile—iddia edemez. Çünkü, bir kitabı kim yazmışsa, onun içindeki kelimeyi ve harfleri de o yazmıştır ve bir kelimeyi cümlesi, paragrafı, sayfası vs. içinde ancak ve ancak kitabın yazarı yazabilir...
Kısacası, önümüzde iki yol birbirinin tam tersi yönlere uzanıp gidiyor. Biz de, ya Şeytan’ın açtığı ve ardından Nemrut, Firavun, Karun ve materyalist bilim gibilerinin gittiği ve nefsimizin de gitmemiz için bizi teşvik ettiği sahtekârlık ve şarlatanlık yoluna sapacağız. Yani, önce kendi şahsî “hayat kitabı”mızı sahiplenip şeytanın adımlarını takibe başlayacağız ve ardından diğer sahte ilâhlara kâinatı bölüştüreceğiz.
Ya da peygamber silsilesinin arkasından gidip, kâinat kitabına başka hiçbir kalemin karışamayacağını kabul edeceğiz; ve vazifemizin Onun yazdığı mükemmel mektupları ve sayfaları hayret ve hayranlık içinde okuyup “Maşallah, Sübhanallah” demek olduğunu bileceğiz.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |