SEVGİLİ AHMET’İN KIŞKIRTICI başlığıyla
“Yeşil Feminizm” yazısını okuduktan sonra, aklıma küçük bir Anadolu şehrinde
dindar hanım ve erkeklerle ayrı ayrı yaptığım sohbetler geldi. Erkeklerin
şikayeti ayrıydı, hanımların ayrı. Ama o günden aklımda en çok şu kısım kaldı:
Bir bayan kızına nasıl bir terbiye ve eğitim vermesi gerektiğini sordu.
Kızının yaşını sordum. 14’müş. Gülümsedim ve bu yaştaki bir insanın artık
terbiye çağının geçtiğini, ona ancak arkadaş olabileceğini söyledim. Ve bir
şeyin altını çizdim: “Kızınıza evlendiğinde kocasına itaat edebilmeyi tavsiye
edin.” Bu cümleyi sarfettikten sonra salondaki bayanların yüzüne müstehzi
bir gülümsemenin yerleştiğini fark ettim. Neden güldüklerini sorduğumda aldığım
cevap aynen şu oldu: “Bu zamanda itaat edecek erkek nerede?” Kanaat önderi
sayılabilecek meşhur iki dindar [İslâmcı?] bayan yazardan iki ilginç görüş:
Birisi, kadının çalışmayışının ezilmesine sebep olduğunu, diğeri ise
çokeşliliğin erkeğin hedonist bir eğilimi olduğunu iddia ediyor. Üzerine çokça
düşünmeye değer bir hal değil mi, sizce de? Nasrettin Hocalık yapmak istemem
ve daha önemlisi kesinlikle ontolojik bir temeli olmadığı halde konuyu sürekli
kadın-erkek gerilimi içinde tartışmaktan yana değilim. Karşılıklı suçlamalar
yöneltmek yerine herkesin kendi özeleştirisini yapabilmesi ve diğerini tenkitten
önce kendi külâhını önüne koyup düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Modern
zihniyet ve hayat tarzı hem insanı hem de hayatı parçaladı. Değerler
hiyerarşisinin yıkılmasının yanı sıra, kulluğun ve kutsalın zayıflatılmasının
bir tezahürü de, erkeğin erkeklikten, kadının kadınlıktan uzaklaşması oldu.
Birbirini tamamlaması ve kulluk çizgisinde hizaya gelmesi, görev ve
sorumluluklarını kendilerinden değil aşkın bir Otorite’den alması gereken kadın
ve erkek, bağımsız kimlikler haline geldi. Bugün Batı’da “gender” (sosyal bir
kimlik olarak cinsiyet) sosyolojisinin en gözde disiplin haline gelmesi
düşündürücü değil mi? Bu işi tavuk-yumurta paradoksuna dökmeden, kadınlar mı
daha suçlu erkekler mi girdabında boğulmadan bazı vakıaları tesbit edebilmek
gerekiyor: Vakıa bir: bugün dindar toplumlarda da sükûnet ve huzurun, yani
ailenin yuvası olması gereken evler giderek bir iktidar çatışmasının mekânı
haline geliyor. Boşanmalar hızlanıyor. Ve bu yüzden, boşanmaktansa evlenmemek
moda haline geliyor. Dinî duyarlılığı olmayan bir insan için “birlikte
yaşamak”tan ve sıkıntı halinde diğerini kapı dışarı etmekten daha kolay ve
“akılcı” ne olabilir? Batı’da tek ebeveynli aile modeli çoktan hakim oldu.
Şehirleşme ve modernleşme süreciyle biz de bu modele doğru kaymaya başlıyoruz.
Evlenme durumunda bile eşler, artık bir ömür boyu ve hatta sonsuz hayatta
arkadaş olunacak insanlar olarak görünmüyor, ekonomik ve sosyal statü eksenli
“yatırım” mülahazaları ağır basıyor. Nikâhlanmıyor, evleniyoruz! Ve nikâhın
kerametinden de mahrum kalıyoruz. Kalbleri birbirine ısındıran, iki yabancıyı en
yakın eyleyen o keramet, muhabbeti yedeğine almış bir şefkat duasının sonucunda
ortaya çıkabiliyor ancak. Ama dindar kesimde popüler hale getirilen “aşk
arayışı,” özellikle kadınlar açısından evliliği tatmin edilmesi imkânsız, ancak
filmlerde rastlanabilecek “cennetten düşme bir aşk mutluluğu” talebinin konusu
kılıyor. Vakıa iki: Her ifrat tefritini doğurur. Feminizmin çıkış noktası,
Batıdaki erkek zulmüydü ve haklılık payı taşıyordu. Hak ve özgürlüklerin birey
ve grupların bazen kanlı mücadeleleriyle kavuşabileceği bir kazanım olduğu
Batı’da kadın hakları hareketinin ve hatta feminizmin haklı zemininden
bahsedilebilir. Gelgelelim, feminizm veya başka bir seküler ideolojinin İslâmî
bir bağlamda karşılığı olamaz; çünkü, İslâm’da hak ve özgürlükler bir
mücadelenin değil ilâhî bir ihsanın meyvesidir. Müslüman bir toplum için olsa
olsa pratiğin/amelî boyutun teoriye/naslara uygunluğu tartışması ve eleştirisi
yapılabilir. Vakıa üç: Modern duruma girdikçe, hem kadın hem erkek kulluk
hizasından çıkıyor; karşıtlık ilişkisine giriyor. Feminizmin içselleştirilmesi
ve kitleselleşmesiyle “eşitlik” söylemi dindar kadınlara sinmiş durumda. Kadın
eşitlik talep ederken ve erkek rollerini çalarken, erkekleştiğini ve kadın
doğasını kaybettiğini ne derece fark ediyor, ayrı bir konu. Ama hem
sekülerleştirme veya modernleştirme projesi ne yazık ki kadınlar üzerinden
yürütülüyor. Vakıa dört: Bu kısır döngüyü bir yerinden kırmak gerekiyor. Ve
ben işe “baş”ından başlamak taraftarıyım. Erkeklerin yılgın, pısırık ve
sorumluluktan kaçar bir resim çizmekten, çoban/kavvam/halife olduğu ailede büyük
çocuk rolüne talip olmaktan tez elden vazgeçmesi gerekiyor. Görevlerinden ve
dolayısıyla aile hayatından kaçan erkeğin, erkek rolünü kadına emanet edip sonra
da şikayet etmeye hakkı olabilir mi? Elhasıl, erkeğin de yuvasına dönmesi
gerekiyor, hem de tez elden! Umulur ki, eski güçlü –halife- kimliğine dönen
erkek, kadına da kadınlığını hatırlatır.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |