4.6.2005 - Yeni Asya Gazetesi
Fransız varoluşçu Paul Sartre’ın Siyaset Çarkı isminde pek bilinmeyen küçük bir romanı vardır. Romanda, muhtemelen küçük bir Latin Amerika cumhuriyetinde, despot rejimi deviren bir grup devrimci yönetimi ellerine geçirir. Ülkede artık adalet, eşitlik ve özgürlük hükmedecektir! Grubun lideri devlet başkanı koltuğuna oturur. Ama ilk icraatı, Batılı ülkelerin ve şirketlerin ülkedeki çıkarlarının güvence altında olduğunu ilân etmek olur. Çünkü, eskinin muhalif devrimcisi, yeninin devlet başkanı, “reelpolitik”in penceresinden bakmaktadır olaylara artık. Yeni yönetimin dış güçlerce devrilmemesi için, bu tavizi vermek zorundadır...
Ama bunu arkadaşlarına anlatamamaktadır. Yönetimde yer almayan diğer devrimci arkadaşlar bu tavizden son derece rahatsızdır, çünkü eski rejimi devirmelerinin en başta gelen nedeni, onun dış güçlerle işbirliği yaparak halka zulmetmesidir. Devrim yapılmış olsa da, yeni durumda değişen hiçbir şey yokmuş gibi görünmektedir. O nedenle, bu defa kendi arkadaşlarına karşı yeni bir devrim hazırlığına girişirler. Nihayet, son gün, bir zamanlar omuz omuza çarpıştıkları devlet başkanını öldürerek yönetimi ellerine geçirirler.
Ancak, bu yeni yönetimin ilk icraatı bir öncekininkiyle aynı olur. Yeni rejim bir bildiri yayınlar: Yabancı petrol şirketlerinin bütün çıkarları güvence altındadır! Bu son bizi en başa, kitabın başlığına geri götürür: Siyaset Çarkı!
Siyaset Çarkı romanında, kötümser bir bakış hakim. Çark, insanlar neyi ne niyetle isterlerse istesin, önceden belirlenmiş şekilde dönecek, ve karşı çıkanlar en fazla o çarkın altında ezilecekler. Mesaj, kısaca bu. Ama gerçek tamamen böyle değil elbette ki...
Aslında, siyaset için çarktan ziyade sahne mecazı daha uygun düşüyor. Bir tiyatro oyununun ya da bir müzik eserinin icra edildiği “sahne.” Bu sahnenin üç boyutu var: sahnede icrada bulunanlar, icrayı izleyenler ve bir de perde arkasından oyunculara replik ya da nota fısıldayan üfleyiciler. Zahirî kural, sahnedeki icracıların seyircilerin arzu ve isteklerini esas alması yönünde (demokrasi) olsa da, bu her zaman böyle olmuyor.
Üfleyiciler sayıca az, ama kuvvetli, çünkü sahnedekiler onların üflediklerine göre hareket etmediğinde ayaklarından çelerek sahneden düşürme güçleri bulunabiliyor. Buna karşılık, seyirciler sayıca çok, ama bilinçsiz ve bu yüzden güçsüz. Bilinçsiz, çünkü perde ardındaki üfleyicilerin oyuna ne zaman nasıl müdahale ettiklerinin farkına varamayabiliyorlar. Oyunun akışı üfleyicilerin istediği şekilde değiştiğinde bile bunu alkışlayabiliyorlar.
Sahnedekilere gelince, onlar için en önemli şey sahnede kalabilmek, görünmek ve icrada bulunmak. Bu yüzden bol bol dengesizlikler sergileyebiliyorlar. Yalan söyleyebiliyorlar, vaadlerde bulunabiliyorlar. Çiftçilere ürünleri için “Ben daha fazlasını veririm” diyebiliyorlar. Eğer seyircinin haklarındaki kararı yakınsa, seyircinin arzusunu esas alıyorlar, perde ardındaki üfleyicilerin çelmesinden korkuyorlarsa üfleyicileri dinleyebiliyorlar.
Ama er ya da geç sahneden iniyorlar; eğer üfleyicilerin çelmesiyle inmişlerse ve hatta canlarına kastedilmişse, kahraman olabiliyorlar. Üfleyicilere meyledip seyirciyi sırf “seyirci” yerine koymuşlarsa, o zaman er-geç sahneye veda ediyorlar, ama bu veda zelil biçimde gerçekleşiyor.
Bir de, kafasındaki senaryoyu—yani belli bir ideolojiyi—sahnelemek isteyenler var, ama onlar konunun tamamen dışında. Çünkü, tanım gereği, siyaset halka rağmen belli bir ideolojinin dayatılamayacağı bir sahne... Öyle yapanlar sahnenin dışında veya kenarında kalmaya mahkûm...
Şimdi, bu satırları okuyanların kahir ekseriyetinin seyirci konumunda olduğunu esas alırsak, sahnedeki icracılardan—yani siyasetçilerden—beklentilerimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var kanaatindeyim. Samîmî olup olmamak, yaptığına gerçekten inanıp inanmamak bambaşka şeyler ve kanaatimce siyasetçiden beklenecek şeyler değil. Sergilendikleri takdirde, takdir edilecek, ama mutlaka aranamayacak özellikler bunlar. Ama, tutarlılık ve halkın beklentilerine cevap vermek, üfleyicilere değil seyircilere dönük oynamak... siyasetçiden asıl beklenmesi gereken şeyler bunlar. Çünkü, siyasetçi siyaset sahnesinde ve hatta oyundaki hükümdar koltuğunda kalmak isteyen insan. Bunun için de kural gereği halk jürisinin ve seyircisinin desteğine ihtiyaç duyar.
Bu açıdan, Bediüzzaman siyasetçilere dikkate değer bir üslûpla seslenir. Kafasındaki senaryoyu seyirciye rağmen sahneleyip seyirciyi dışlamayı veya üfleyicilerin fısıltılarını dinlemeyi değil, siyaset sahnesinde başrol oynamayı amaçlayan ve bu amaçla seyirci halkın teveccühünü kazanmaya çalışanlara şu şekilde özetlenebilecek bir tarzla yaklaşır: “Sizden iyilik beklemiyoruz, sadece mesleğinizin gereğini yerine getirin.”
Demokrasi denilen oyunu kuralına uymaya niyetli icracılara söylenilebilecek en hikmetli sözdür bu.
Gelgelelim, iyi niyetli kimi seyirciler, sahnedeki icracıların yaptıkları iyi icraatları seyirci alkışı için değil de, gerçekten öyle inandıkları için ve iyi birer insan oldukları için yaptığını düşündüğünde işler karışır. Çünkü, iyi birşey her zaman iyidir ve her zaman savunulmalıdır; oysa, siyasetçi “dün” seyirci alkışı ve desteği için iyi birşey söyleyip yaparken, “bugün” üfleyicilerin fısıltıları doğrultusunda tersi şeyler söyleyebilir. Bunun, siyaset oyununun bir parçası olduğunun farkına varmadığımız zaman, iyi niyetli hayallerimizin kötü bir hüsrana uğraması kaçınılmazdır.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |