21.11.2005 - www.karakalem.net
BUGÜNKÜ İKTİSAT KİTAPLARININ hemen hepsi şu tarifle başlar:
“İktisat, insanın sınırsız ihtiyaçlarını, sınırlı yani kıt kaynaklarla karşılamayı konu alan bir ilim dalıdır.”
Herhangi bir iktisat kitabında yüzlerce sayfa anlatılan konular, teoriler, hattâ iktisadî sistemler hep bu tarif üzerine bina edilir. Ekonomi binası bu tariften yola çıkılarak kurulur.
Bu bakımdan, bu tarifi ele alarak unsurlarına ayırmak ve doğruluğunu sorgulamak, zamanımızda hüküm süren materyalist ekonomik anlayışı biraz olsun analiz etmeyi sağlayabilir.
Tekrar söz konusu tarife dönersek, burada, “Sınırsız ihtiyaçlarını karşılamak isteyen insan” vardır. Zaten tarifteki başlıca unsurdan biridir insan. Diğerleri ise, ihtiyaçlar ve kıt kaynaklar, yani varlıklar âlemi. Materyalist ekonomi, insanı “ihtiyaçlarını karşılayarak haz arayan bir varlık” olarak kabul eder. Diğer bir ifadeyle insanın gayesi, ihtiyaçlarını gidererek mutlu olmaktır.
Burada materyalist ekonominin, insana verdiği mesaj gayet nettir: “Mutlu olmak için ihtiyaçlarını karşılamalısın. İhtiyaçlarını karşılamak için de eşyaya sahip olmalısın.” Böylece, insan için ihtiyaçlarını karşılamak amaç, sahip olacağı eşya da araçtır. Diyelim ki, çoğumuzun yaptığı gibi, bir insan bu “telkin”lere uyarak hareket eder. Yapacağı ilk şey hemen varlıkları “benim olanlar”, “benim olmayanlar” şeklinde ikiye ayırmaktır. “Benim dedikleri,” yani sahip oldukları, hâkimiyetini ilân ettiği şeylerdir. İnsan “Onların yegâne hâkimi ve sahibi benim, onlara ben hükmederim” der bu durumda.
Yâni, sanki kendisi bir hükümdar, bir kral; sahip oldukları ise ülkesi, yâni toprakları olur. Ülkesinin sınırlarını korumak için gereğinde hayatını ortaya koyan insan, bu sınırları olabildiğince genişletmeyi de hayatının gayesi olarak kabul eder. Hattâ, elinde olsa bütün varlık âlemini, bütün kâinatı ülkesi olarak görmek ve onlara hükmetmek ister. Bu, insanın kendi kendini ilâhlaştırmasından, kendisini Rab ilân etmesinden başka ne olabilir?
İşte, materyalist iktisadın insana telkin ettiği şey, kendi kendini ilâhlaştırmasıdır. Materyalist iktisat eşyaya nasıl sahip olacağını; insanın eşya üzerinde kendi kendini ilâhlaştırma yollarını, usûllerini öğretir.
Fakat insan eşyayı sahiplenirken, yani kendini ilâhlaştırırken her şeye de ilâhlık verir. Kendinden başka bütün varlıkların da ilâhlığını kabul etmek zorunda kalır. Kâinattaki işleyişi, tek bir Allah’ın kudret faaliyetleri olarak görmek istemediğinden, eşyayı sebeblere, yani diğer sahte ilâhlara taksim etmiş olur. Bu ise, tek bir Allah yerine sayısız ilâha müracaat etmek zorunda bırakır onu.
Böyle bir durumdaki insan, bir şeye ihtiyaç duyuyorsa, o şeyi kendisinin elde edebileceğini, kazanabileceğini iddia eder.
“Ben çalışırım, ben faaliyet gösteririm, ben kazanırım” der. Kendisine verilen cüz’i kuvveti ve kabiliyetleri de sahiplendiğinden kendi kuvvetiyle o şeye, meselâ bir arabaya, sahip olduğunu ileri sürer. Oysa, yaptığı kendinde olmayan o şeyi, başkalarından istemekten öte bir şey değildir. O “başkaları” ise, kendinden başka sahte ilâhlardır. Yâni sebeblerdir.
Çünkü istediği o şeyi, veya yine ona ulaşmada gerekli diğer şeyleri -para gibi- başkalarının elinde gördüğünden, onları gerçek sahip olarak görür ve istediği şeyi gerçekten onların verdiğini zanneder. Çalışır, parayı patrondan ister. Parayı verir, arabayı satıcıdan ister. Ve sebepler dairesinde o arabaya kavuşur. Ve hemen onu “benim” dediklerinin arasına, yani hayalî ilâhlığını ilân ettiği ülkesine, mülküne dahil eder.
Bu insanın ihtiyaç duyduğu o arabaya ulaşıncaya kadar yaptığı çalışma, iş görenin kendisi olduğunu kabul ederek, kendi gözündeki o sahte ilâhlardan istemek olduğundan, o çalışma “helâl bir çalışma,” değil neticede eline geçen o araba da “helâl bir rızık” değildir. Çünkü o sebebler arkasında iş gören yalnızca kudret-i ilâhiyedir. Ama insan onu görmek istemez; ve arabayı sahiplendiğinden, Her şeyin Sahibi olan Allah’ın mülkünden, o arabayı çalıp kendi hayalî mülküne katar. Materyalist ekonominin bize hırsızlığı da öğrettiğini söylemeye gerek var mı?
“Mutluluğu elde edeceğim” diyen insan, mutluluğu da o arabadan ister aslında. Çünkü onun gözünde mutluluğun kaynağı o arabadır. Mutluluğu kendisine arabanın kendisinin vereceğini zanneder. Ama olmaz. Ne kendisi mutluluğu elde edebilir, ne de mutluluğu o araba verebilir.
O zaman, başka eşyaya yönelir insan. “Daha kaliteli” veya başka marka arabalara sahip olmaya çalışır. Mutluluğu bizzat eşyanın kendisinde aradığı için de onu bir türlü bulamaz. İhtiyaçları hiç bitmediğinden, insan hep ister; istediği şeylere kavuşmak için çabalar durur; ama nihaî hedefi olan mutluluğu bir türlü yakalayamaz. Her bir şeyde mutluluk ertelenir. Gözü bir sonrakine dikildiğinde, “Ancak ona sahip olabilirsem mutlu olabilirim” diye düşündüğünden ve bir sonrakini de hep başka “bir sonraki” izlediğinden fâsit bir daire içinde döner durur.
Zaten, materyalist ekonominin, bu tablo içinde, tatmin edilmemiş -sonsuz- isteklerinin varlığı yüzünden kendisini bir “problem” olarak takdim etmesi, bu gerçeği itiraf etmesi de manidardır. Böyle bir mantık ise, insanın ulaşamadığı sayısız şeyin fakirliğini duymasına sebep olur. Materyalist iktisat, insanı, çok şeye muhtaç ederek fakirleştirir.
Böyle bir tablo, insanı mutluluğa değil, memnuniyetsizliğe sürükler. Materyalist ekonomi, insanı hep eşyanın bizzat kendisine yönelttiğinden, eşyanın maddî yüzüne, yani sayılabilir, ölçülebilir yüzüne kamçıladığından insan hiçbir zaman mutluluğu, daimî lezzeti yakalayamaz. Çünkü, ölçülemeyen, sayılarla ifade edilemeyen mutluluğu veren eşya değildir.
Materyalist ekonomi, insanı eşyanın, varlıkların ölçülebilir, sayılabilir yüzüne muhatap ettiğinden, bizi oraya kadar getirdiğinden orada takılır kalır, daha öteye gidemez, insanı da orada boğar. Mutluluk ise erişilemeyen bir hedef olarak kalır hep.
Diğer taraftan, materyalist ekonomiye göre kaynaklar, varlık âlemi kıttır. Yani insan bir şeyi tüketir, kullanır ve o şey biter, yok olur. Meselâ, bir elmayı yediğinde o elma yokluğa gider, hiçliğe gönderilir insan tarafından. Daha doğrusu, eşyayı materyalistçe kullanan bir insan, kendi dünyasında onun yok olduğunu düşündüğünden, kendi nazarında onu yokluğa gönderir. Bir elmayı yediğinde o elmayı öldürür, “mide mezarlığına defneder.”
İnsan da kıt bir varlık olduğuna göre, yani o da fâni olduğuna göre, yaşadığı her an yok olur, ölür. Geçmiş zaman o insan için ölüdür. Elmayı materyalist ekonominin dediği şekilde kullanan insan, sadece elmayı öldürmekle kalmaz, o sırada kendini de, o ânlarını da öldürür, hepsini yokluğa, hiçliğe gönderir. Tıpkı bir kara delik gibi. İşte, böylece, materyalist iktisat insana kendi kendini ve diğer varlıkları nasıl en “güzel” şekilde, en optimum şekilde öldürebileceğinin yollarını gösterir.
Diğer bir ifadeyle materyalist iktisat; insanın kendisini ve varlıkları nasıl israf edeceğinin cevabıdır.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |
Röportaj |
|
Sitemizdeki Yazıları |
Nisa Suresinin Işığında Kadın Ve Erkek Arasında Adalet Ve Eşitlik |
|
Sitemizdeki Öyküleri |